Usûl-furû ayrımı, İslam norm siyasetinin ve bilgi nazariyesinin en karakteristik kabullerinden biridir. Usûlcüler bu ayrımı taşıdığı faydalar ve riskler çerçevesinde değerlendirmeye çalışmıştır. Ayrımın temel işlevi ‘disipline edilmiş bir ihtilaf’ nazariyesine katkı sunmasıdır. Taşıdığı risk ise hükümler konusunda, ‘asli olanlar – asli olmayanlar’, ‘kesinlik derecesinde önemli olanlar – ihtimale açık olanlar’ ve ‘ilahî olanlar – beşerî olanlar’ gibi bazı hiyerarşik derecelendirmeler yapmasıdır. Bu nedenle başta İbn Teymiyye olmak üzere ehl-i- hadisten bazı alimler bunu ‘bid’at bir ayrım’ olarak nitelendirmişleridir. İbn Teymiyye, Mutezile tarafından icat edilerek bazı Eş’arî usûlcüler tarafından fıkıh usûlüne sokuşturulduğunu iddia ettiği bu ayrımın vahim sonuçları olduğu görüşündedir. O kavramsal ayrımların meşruiyetinin ilk nesillere dayanması gerektiğini söyler. Diğer taraftan Şâfiî’den itibaren, bir tür ‘İslam bilgi ağacı’ metaforu kullanılmıştır. Bu, kökü sabit; dalları ise uzadıkça çeşitlenen ve esneklikler gösteren bir ağaçtır. Şâfiî, metodolojik faaliyeti, köklerden-dallara doğru sirayet eden bu anlam ilişkisine odaklar. Neticede meyve, yani hüküm, dallardan toplanır ve toplumun faydasına sunulur. İlk dönemlerde oldukça sınırlı bir şekilde ve mecâzi olarak kullanılan usûl-furû ayrımı zaman içinde oldukça işlevsel bulunarak geliştirilmiş ve İslâmî ilimlerin tamamı için temel bir referansa dönüşmüştür. Bu çalışma, usûl-furû ayrımının tarihi gelişim sürecini literatür tarama, karşılaştırma ve süreç analizi gibi yöntemlere başvurarak ele almaktadır. Bu çerçevede ayrımın, kökeni, sınırları, işlevi, kriterleri yanında karşılaştığı eleştiriler üzerinde durulmuştur.
A fundamental tenet of Islamic norm politics and knowledge theory is the distinction between al-ʾuṣūl and al-furūʿ. Scholars of Islamic legal theory have traditionally evaluated this distinction in terms of its benefits and risks. Its contribution to the “disciplined disagreement” theory—which methodological thought has always sought to develop—is its main benefit. On the other hand, it causes hierarchical divisions regarding religious laws, such as “divine and human,” “essential and non-essential,” and “those that are vital in the degree of certainty and those that are open to possibility.” For this reason, some ʾAhl al-Ḥadith scholars, most notably Ibn Taymiyya, considered this distinction to be a “bid’a” that was first developed in Mu’tazilite circles and subsequently introduced into ʾuṣūl al-fiqh along with serious ramifications by certain Ash’arite theoreticians. According to him, the basis of such conceptual divisions’ legitimacy has to be the traditions of the original generations. However, the majority of scholars have remained faithful to the metaphor of “the tree of Islamic knowledge,” which was most likely used by Shafiʿī first, with many branches [al-furūʿ] that show flexibility as they grow and firmly grounded roots [al-ʾuṣūl]. According to Shāfi’ī, the task of a jurist is to derive those “meanings” that extend from the roots to the branches. Thus, the ruling [ḥukm], or the fruit, would be harvested from the branches and offered to the good of society. Once used in a highly symbolic sense, the distinction between al-ʾuṣūl and al-furūʿ proved to be highly functional and evolved over time to become a fundamental framework for all Islamic sciences. This paper deals with the historical evolution of the distinction by emphasizing its origins, limits, purposes, and standards as well as the criticisms it has encountered, using methods such as literature review, comparison, and process analysis.