METASTATIK RENAL HÜCRELI KARSINOMDA PEMBROLIZUMAB’A BAĞLI ANTIFOSFOLIPID SENDROMU: NADIR BIR İMMÜN İLIŞKILI ADVERS OLAY


Creative Commons License

ASLANTAŞ K., USLU E., ÜRÜN Y.

Ankara Romatoloji Toplantısı, Sakarya, Türkiye, 5 - 07 Eylül 2025, ss.20-21, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Sakarya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.20-21
  • Açık Arşiv Koleksiyonu: AVESİS Açık Erişim Koleksiyonu
  • Ankara Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Giriş: Son yıllarda kanser hastalarında sağkalımda başarıları nedeniyle kullanımı artan immünoterapilerin birçok hastada immün ilişkili olayların artışına da yol açmıştır. Burada pembrolizumab (PD-1 reseptörüne karşı humanize monoklonal antikor) ile tedavi edilen metastatik renal karsinomlu hastada tedavi kesildikten 2 ay sonra gelişen antifosfolipid antikor sendromu (AFS) olgusunu paylaştık. Olgu Sunumu: Ek hastalığı olmayan, 46 yaşında erkek hastaya metastatik renal hücreli karsinom tanısıyla pembrolizumab içeren lenvatinib ve belzutifanla kombine sistemik kemoterapi rejimi başlandı. Takiplerinde tedaviye parsiyel yanıt alınan hastada tedavinin birinci yılında pembrolizumab ile immün aracılı kolit gelişti. Tedavisine ara verilerek, sistemik glukokortikoid tedavisiyle kısa sürede kolit tablosu geriledi. Pembrolizumab tedavisinin kesilmesinden iki ay sonra hastada alt ekstremitede derin ven trombozu saptandı. Bakılan tetkiklerde antikardiolipin IgG 29.6 GPL-U/ml, (0-9.99), lupus antikoagülan oranı 3.77 (0-1.2) ve eş zamanlı aktif parsiyel tromboplastin zamanı testi 97.1 sn (25.1-36.5 sn) yüksek olup diğer antifosfolipid antikorları (AFA) ve trombofili paneli normal sınırlardaydı. On iki hafta sonra immünolojik testler tekrarlandı ve ikinci ölçülen lupus antikoagülan oranı yine yüksek (4.25) olup eşlik eden trombotik olay nedeniyle AFS tanısı doğrulandı (1). Tromboza yatkınlık potansiyel yan etkisi nedeniyle lenvatinib tıbbi onkoloji tarafından kesilip tedaviye belzutifan ile devam edildi. Takiplerinde onkolojik açıdan progresyon olmamasına rağmen ilk trombozdan yaklaşık 6 ay sonra ikinci trombotik olay non-masif pulmoner emboli gelişti. Tartışma: Bu vakada hasta bir yıl pembrolizumab tedavisi almıştır. İlk trombotik olay pembrolizumab tedavisinin kesilmesinden iki ay sonra meydana gelmiş olup 2023 ACR/EULAR sınıflama kriterlerine göre AFS olarak tanımlandı. Literatürde pembrolizumab tedavisiyle indüklenen AFS, katastrofik tip dahil olmak üzere üç tanımlı vaka var. Bildirilen vakalardan birinde immünoterapi kesildikten hemen sonra, diğer iki vakada immünoterapi tedavi sırasında AFS tanı almıştır. Bizim vakamızda tedaviden iki ay sonra gibi görece uzun bir aradan sonra ilk AFS görülen vakadır. Hastanın bilinen bir romatolojik hastalığı veya enfeksiyonu olmaması, malignitesinin mevcut tedaviye yanıt vermesi ve yeni metastaz görülmemesi gibi nedenlerle hastada paraneoplastik bir durumdan çok, pembrolizumab ilişkili AFS gelişimi düşünülmüştür. Literatürde yine nadir görülen paraneoplastik AFS’ı ayırt etmek zordur; ancak, bu olgulardan farklı olarak hastamız sağ ve malignitesinde progresyon gözlenmemişti. Sonuç: Pembrolizumabın en sık görülen yan etkisi döküntüdür; ancak, kolit, hepatit, pnömonit, endokrinopatiler ve hematolojik toksisite gibi immünle ilişkili yan etkilerle geniş bir organ yelpazesini etkileyebilir (2). AFA pozitifliğinin kanserdeki patolojik rolü ve protrombotik olaylarla ilişkisi henüz net değildir (3-4). İmmünoterapi almış/almakta olan hastaların, immün aracılı olayların gelişimi açısından dikkatle takip edilmeli, gelişen olaylar direkt malignite ile ilişkilendirilmemelidir. Sonuç olarak AFS, pembrolizumab ile son dönemde bildirilen daha az görülen bir yan etki olarak karşımıza çıkmakta iken, tedavi kesildikten sonra bile immün bir olay gelişiminin izlenmesi bu ajanları alan hastalarda multidisipliner yaklaşımın önemini göstermektedir.