9. Kent Araştırmaları Kongresi, Ankara, Türkiye, 20 - 22 Kasım 2024, ss.47-51, (Özet Bildiri)
Kentlerin kültürel birikimleri zaman içerisinde gelişim göstermektedir ve bu birikim birden fazla değişkenle şekil almaktadır. Bireylerin mekana ve zamana göre uyum sağlaması ve yer edinmesi bu bağlamda büyük önem arz etmektedir. Mekanla uyumunun gücü mekana dair aidiyetini de belli etmektedir ve direncinin gücünü de betimlemektedir. Kültürel bilgi ve pratikler, değişen koşullara adaptasyon için kritik öneme sahiptir ve kültürel dirençliliğin önemli bir parçasıdır. Kültürel dirençlilik, toplulukların ve kültürel sistemlerin değişen çevresel, sosyal ve ekonomik koşullara karşı dayanıklılığını ve adaptasyon yeteneklerini ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır. Bu kavram, kültürel kimliğin, normların, değerlerin ve uygulamaların sürdürülebilirliğini ve devamlılığını sağlamaktadır. Kültürel dirençliliğin anlaşılması, toplulukların krizler ve değişimler karşısında nasıl ayakta kaldığını ve kendini yenilediğini anlamak açısından önemlidir. Kültürel dirençliliğin güçlendirilmesi, toplulukların ve bireylerin daha dirençli, uyumlu ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmelerine katkıda bulunur. Bu, yerel bilgi ve pratiklerin tanınması, desteklenmesi ve yeni koşullara adapte edilmesi ile mümkündür. Kültürel dirençlilik gösteren özel bölgeler, değişen çevresel, sosyal ve ekonomik koşullara karşı kültürel kimliklerini, değerlerini ve pratiklerini koruyabilen ve sürdürebilen toplulukların yaşadığı yerlerdir. Bu bölgeler, genellikle güçlü sosyal bağlara, zengin geleneksel bilgiye ve adaptasyon yeteneklerine sahip topluluklardan oluşmaktadır. Kültürel dirençliliğin tanımlanmasının literatürde birden çok kriteri bulunmaktadır. Geleneksel bilgiler, sosyal bağlar, kültürel kimlik, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve mekana dair yöntem ile karar alma süreçleri başta gelmektedir. Bu çalışma kapsamında, literatürde konunun nasıl ele alındığını anlayabilmek için yapılan çalışmaların bibliyometrik bir analizi yapılmıştır. Bu analiz bağlamında, konu ile ilgili çalışmaların yıllara, sık kullanılan anahtar kelimelere, atıf sayılarına ve ülkelere göre dağılımının incelenmesi söz konusudur. Son yıllarda sıkça kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkan bibliyometrik analiz sayesinde, yıllar içerisinde bu konudaki eğilimlerin ve konuyu ele alış biçimindeki farklılıkların saptanması ile literatürdeki boşlukların tespit edilerek gelecekte konuyla ilgili yapılacak çalışmalara katkı sağlaması amaçlanmıştır. Kültürel dirençlilik, dünya genelinde toplulukların karşılaştıkları çevresel, sosyal ve ekonomik zorluklara karşı dayanıklılıklarını ve adaptasyon kapasitelerini anlamak 48 açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kavram, özellikle küresel iklim değişikliği, doğal afetler, ekonomik krizler ve kültürel asimilasyon gibi tehditlere karşı toplulukların kendi kültürel kimliklerini, geleneksel bilgi sistemlerini ve sosyal yapılarını nasıl koruduklarını ve geliştirdiklerini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, farklı coğrafyalarda ve kültürel bağlamlarda uygulanan başarılı dirençlilik stratejilerini belirleyerek, bu stratejilerin başka topluluklara uyarlanması ve yaygınlaştırılması için değerli bilgiler sağlamaktadır. Kültürel dirençlilik çalışmaları hem yerel hem de küresel düzeyde daha dirençli ve sürdürülebilir toplumlar inşa etmek için gereklidir. Konunun önemi nedeniyle yapılan çalışmaların bibliyometrik analiz yaklaşımı ile incelenmesinin önemli bir katkı sunması düşünülmektedir. Literatürde bu kavramın nasıl ele alındığı, ne kadar yaygın kullanıldığı, hangi kavramların öne çıktığı ve literatürde konuyla ilgili hangi alanlarda boşluk olduğunun ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu amaçla çalışmanın ilk aşamasında kültürel dirençlilik kavramı üzerine bibliyometrik analize temel oluşturması için literatür taraması yapılmıştır. Yapılan kapsamlı literatür taraması sonucunda bibliyometrik analiz için gerekli olan kavramlar ortaya konulmuştur. Sonraki aşamada, bilimsel veri tabanlarından olan Web of Science ve Scopus kullanılarak ‘‘cultural resilience’’ anahtar kelimesi ile literatürden gelen ilişkili kavramlar kullanılarak kitap, makale ve bildiri çalışmalarından elde edilen verilerin aralarındaki ilişkiler VOSviewer programı ile görselleştirilmiştir. Kültürel dirençlilik araştırmaları, dünya genelinde toplumların kültürel birikimlerini koruma ve sürdürülebilir kılma çabalarının mekânsal bağlamda ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Toplulukların yaşadığı mekanlar, kültürel kimliklerin ve geleneksel bilgi sistemlerinin muhafaza edilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Mekânsal bağlam, kültürel pratiklerin uygulanması, ritüellerin gerçekleştirilmesi ve sosyal bağların güçlendirilmesi için bir altyapı sağlar. Ayrıca, tarihi ve kültürel miras alanlarının korunması, geleneksel mimari yapılarının sürdürülmesi ve yerel çevresel kaynakların sürdürülebilir kullanımı toplulukların kültürel dirençliliğini artıracaktır. Bu mekânlar, sadece fiziksel varlıklar olmayıp aynı zamanda toplulukların kolektif hafızasını, kimliğini ve dayanışma duygusunu besleyen unsurlardır. Dolayısıyla, kültürel birikimlerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması, mekânsal düzenlemeler ve planlamalarla doğrudan ilişkilidir. Sonuç olarak, kültürel dirençlilik çalışmaları, toplumların mekânsal bağlamda kültürel miraslarını koruma ve yaşatma çabalarının ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak, sürdürülebilir ve dirençli topluluklar oluşturma hedefine katkıda bulunmaktadır. Literatürde yer alan çalışmalar, yerel toplulukların özgün kültürel değerlerini ve pratiklerini korurken, aynı zamanda küresel kültürel çeşitliliğin zenginleşmesine de hizmet etmektedir. Bu alanda yapılan bibliyometrik analiz ile yıllar içerisinde konunun nasıl ele alındığı, bu süreçte ilişkili kavramların nasıl farklılaştığı ve araştırma eğilimlerinin ne yönde değiştiği belirlenmeye çalışmıştır. Literatürde yer alan eksiklikler tespit edilerek gelecekteki çalışmalara yön vermesi düşünülmektedir. Ayrıca, bu analiz literatürde yer alan çalışmalara yönelik kapsamlı bir analiz sunarken, doğal afet riski ile yaşanacak kültürel miras kaybının önüne geçmeye yönelik stratejiler sunacaktır. Bu çalışmanın, şehir plancıları, mimarlar, yerel ve merkezi yönetimler ve süreçte yer alan diğer paydaşlar için önemli bir altlık niteliğinde olması planlanmaktadır.
The cultural accumulation of cities develops over time and this accumulation is shaped by multiple variables. In this context, it has great importance that individuals adapt to space and time. The strength of their harmony with the space also reveals their sense of belonging to the space and describes the strength of their resistance. Cultural knowledge and practices are critical for adaptation to changing conditions and also an important part of cultural resilience. Cultural resilience is a concept that refers to the resilience and adaptability of communities and cultural systems to changing environmental, social and economic conditions. This concept ensures the sustainability and continuity of cultural identity, norms, values and practices. Understanding cultural resilience is important to understand how communities survive and regenerate in the face of crises and change. Strengthening cultural resilience contributes to communities and individuals building a more resilient, cohesive and sustainable future. This is possible by recognizing, supporting and adapting local knowledge and practices to new conditions. Special regions that demonstrate cultural resilience are places that can preserve and maintain their cultural identities, values and practices in the face of changing environmental, social and economic conditions. These regions are often made up of communities with strong social ties, rich traditional knowledge and adaptive capabilities. There are multiple criteria for defining cultural resilience in the literature. Traditional knowledge, social ties, cultural identity, sustainable use of natural resources, and spatial methods and decisionmaking processes come the first. Within the scope of this study, a bibliometric analysis of the studies conducted in order to understand how the subject is addressed in the literature. In the context of this analysis, the distribution of studies on the subject according to years, frequently used keywords, number of citations and countries is examined. With the bibliometric analysis, which is a frequently used method in recent years, it is aimed to determine the trends in this subject over the years and the differences in the way the subject is handled and to contribute to future studies on the subject by identifying the gaps in the literature. Cultural resilience is critical to understand the resilience and adaptive capacity of communities around the world to the environmental, social and economic challenges they face. In particular, this concept reveals how communities maintain and develop their cultural identities, traditional knowledge systems and social structures in the face of threats such as global climate change, natural disasters, economic crises and cultural assimilation. It also identifies successful resilience strategies applied in different geographies and cultural contexts, providing valuable insights for their adaptation and dissemination to other communities. Cultural resilience studies are essential for building more resilient and sustainable societies at both local and global levels. Due to the importance of the subject, it is thought that examining the studies with a bibliometric analysis approach will make an important contribution. It is aimed to reveal how this concept is handled in the literature, how widely it is used, which concepts stand out and in which areas there is a gap in the literature on the subject. For this purpose, in the first stage of the study, a literature review was conducted on the concept of cultural resilience to form the basis for bibliometric analysis. As a result of the comprehensive literature review, the concepts necessary for bibliometric analysis were revealed. In the next stage, using Web of Science and Scopus, which are scientific databases, the relationships between the data obtained from books, articles and papers are 50 visualized with the VOSviewer program by using the keyword “cultural resilience” and related concepts from the literature. Cultural resilience studies reveal how important it is for societies around the world to preserve and sustain their cultural heritage in a spatial context. The places where communities live play a critical role in the maintenance of cultural identities and traditional knowledge systems. The spatial context provides an infrastructure for practicing cultural practices, performing rituals and strengthening social bonds. Furthermore, the preservation of historical and cultural heritage sites, the maintenance of traditional architecture and the sustainable use of local environmental resources will enhance the cultural resilience of communities. These places are not only physical assets but also elements that nurture the collective memory, identity and sense of solidarity of communities. Therefore, the preservation and transfer of cultural heritage to future generations is directly related to spatial arrangements and planning. As a result, cultural resilience studies contribute to the goal of building sustainable and resilient communities by emphasizing the importance of communities' efforts to protect and preserve their cultural heritage in the spatial context. While preserving the unique cultural values and practices of local communities, the studies in the literature also serve to enrich global cultural diversity. With the bibliometric analysis conducted in this field, it was tried to determine how the subject has been handled over the years, how the related concepts have changed in this process and how research trends have changed. It is thought to give direction to future studies by identifying the gaps in the literature. In addition, while this analysis provides a comprehensive analysis of the studies in the literature, it will also provide strategies to prevent the loss of cultural heritage due to the risk of natural disasters. It is planned to be an important basis for urban planners, architects, local and central governments and other stakeholders involved in the process.