Muhammed el-Medenî’ye Nispet Edilen “Ruseyyiletun fî Beyâni mâ Verede fî’s-Sultân mine’l-Ehâdîs” Adlı Risalenin Mahiyeti ve Hadis Kritiği Açısından Tahlili


Eren M. E.

Geçmişten Günümüze Trabzon'da Dini Hayat Sempozyumu-II: Trabzon- İstanbul- Hicaz Arasında Çok Yönlü Bir Osmanlı Âlimi Muhammed et-Trabzonî el-Medenî, Trabzon, Türkiye, 17 - 18 Ekim 2024, ss.10-11

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Trabzon
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.10-11
  • Ankara Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

18. yüzyıl Osmanlı muhitinde yaşayan Muhammed b. Mahmud et-Trabzonî el-Medenî (ö. 1200/1786) klasik İslami ilimlerin pek çoğuna ilgi duymuş ve buna uygun şekilde muhtelif alanlarda irili ufaklı pek çok eser kaleme almış bir âlimdir. Bununla birlikte ona nispet eden eserlerin büyük bir kısmı Osmanlı ilim geleneği içerisinde ifade ettikleri anlam bakımından hala ayrıntılı incelemelere konu edilmeyi beklemektedir.

Bu tebliğde sultanın/halifenin değeri ve faziletine dair ağırlıklı olarak hadis kaynaklarında yer almış rivayetlerin bir “tahrîcini” içeren ve Muhammed el-Medenî’ye nispet edilmiş “Ruseyyiletun fî beyâni mâ verede fî’s-sultân mine’l-ehâdîs” adlı yazma halindeki küçük risale, yazara aidiyeti, şekilsel özellikleri ve öne çıkan temaları gibi hususlar zemininde tahlil edilmiştir. Bu çerçevede adı geçen risale ile ilgili olarak ana hatlarıyla şunları söylememiz mümkündür: Risale yöneticiye itaat konusunu merkeze alan derleme bir hadis seçkisi niteliğindedir. İçerik, üslup ve zaman açısından risaleyi Muhammed el-Medeni’ye nispet etmeye engel bir durum yoktur. Eserdeki rivayetler erken dönem temel hadis kaynaklarından değil, derleme niteliğindeki muahhar literatürden seçilmiştir. Yazar rivayetleri aktarırken bir sıhhat analizine neredeyse hiç girişmediği gibi sahih addedilen rivayetlere dayalı bir seçki yapma düşüncesine de sahip olmadığı söylenebilir. Risalenin dayandığı muaahhar kaynaklar arasında da el-Suyûtî’nin “el-Câmiu’l-Kebîr” veya “Cemʿu’l-Cevâmiʿ” gibi eserlerinin öne çıktığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte risalenin belli başlı yönleriyle Osmanlı geleneğindeki benzer eserlerin içeriğiyle bir uyum gözetilerek kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Söz gelimi, eserde ağırlıklı olarak “sultan” kavramını içeren rivayetlerin derlenmesine özel bir önem verilmiştir ve bu tercih söz konusu geleneğe ait olmaktan neşet eden bir hassasiyet olarak değerlendirilmelidir. Halifenin Kureyş’ten olacağına dair meşhur rivayetin risalede görmezden gelinmesi de benzer bir duyarlılığın sonucudur. Risalenin son kısmının Türklerin Rasulullah’ın diliyle övüldüğü bazı rivayetlere tahsis edilmesi de son derece anlamlıdır. Bütün bu zikredilenler ışığında eserin kaleme alınmasındaki temel motivasyonun Osmanlı’nın meşruiyet çabalarına destek sağlama olduğunu söylemek mümkündür.

18. yüzyıl Osmanlı muhitinde yaşayan Muhammed b. Mahmud et-Trabzonî el-Medenî (ö. 1200/1786) klasik İslami ilimlerin pek çoğuna ilgi duymuş ve buna uygun şekilde muhtelif alanlarda irili ufaklı pek çok eser kaleme almış bir âlimdir. Bununla birlikte ona nispet eden eserlerin büyük bir kısmı Osmanlı ilim geleneği içerisinde ifade ettikleri anlam bakımından hala ayrıntılı incelemelere konu edilmeyi beklemektedir.

Bu tebliğde sultanın/halifenin değeri ve faziletine dair ağırlıklı olarak hadis kaynaklarında yer almış rivayetlerin bir “tahrîcini” içeren ve Muhammed el-Medenî’ye nispet edilmiş “Ruseyyiletun fî beyâni mâ verede fî’s-sultân mine’l-ehâdîs” adlı yazma halindeki küçük risale, yazara aidiyeti, şekilsel özellikleri ve öne çıkan temaları gibi hususlar zemininde tahlil edilmiştir. Bu çerçevede adı geçen risale ile ilgili olarak ana hatlarıyla şunları söylememiz mümkündür: Risale yöneticiye itaat konusunu merkeze alan derleme bir hadis seçkisi niteliğindedir. İçerik, üslup ve zaman açısından risaleyi Muhammed el-Medeni’ye nispet etmeye engel bir durum yoktur. Eserdeki rivayetler erken dönem temel hadis kaynaklarından değil, derleme niteliğindeki muahhar literatürden seçilmiştir. Yazar rivayetleri aktarırken bir sıhhat analizine neredeyse hiç girişmediği gibi sahih addedilen rivayetlere dayalı bir seçki yapma düşüncesine de sahip olmadığı söylenebilir. Risalenin dayandığı muaahhar kaynaklar arasında da el-Suyûtî’nin “el-Câmiu’l-Kebîr” veya “Cemʿu’l-Cevâmiʿ” gibi eserlerinin öne çıktığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte risalenin belli başlı yönleriyle Osmanlı geleneğindeki benzer eserlerin içeriğiyle bir uyum gözetilerek kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Söz gelimi, eserde ağırlıklı olarak “sultan” kavramını içeren rivayetlerin derlenmesine özel bir önem verilmiştir ve bu tercih söz konusu geleneğe ait olmaktan neşet eden bir hassasiyet olarak değerlendirilmelidir. Halifenin Kureyş’ten olacağına dair meşhur rivayetin risalede görmezden gelinmesi de benzer bir duyarlılığın sonucudur. Risalenin son kısmının Türklerin Rasulullah’ın diliyle övüldüğü bazı rivayetlere tahsis edilmesi de son derece anlamlıdır. Bütün bu zikredilenler ışığında eserin kaleme alınmasındaki temel motivasyonun Osmanlı’nın meşruiyet çabalarına destek sağlama olduğunu söylemek mümkündür.

 

----

Living in the 18th century Ottoman milieu, Muḥammed b. Maḥmūd al-Trabzūnī al-Madanī (d. 1200/1786) was a scholar who was interested in many of the classical Islamic disciplines and accordingly compiled many large and small works in various fields. However, most of the works attributed to him are still waiting to be subjected to detailed analysis in order to determine their meaning within the Ottoman scholarly tradition.

This paper analyzes the small treatise in manuscript form titled “Rusayyila fī Bayān mā Warada fī al-Sulṭān min al-Aḥādīth” attributed to Muḥammad al-Madanī, which contains a “taḫrīc” of narrations on the value and virtue of the sultan/caliph, mainly from hadīth sources, on the basis of its authorship, formal features, and prominent themes. In this framework, it is possible to say the following about this treatise: It is a collection of hadiths centered on the issue of obedience to the ruler. In terms of content, style, and date, there is no obstacle to attributing the treatise to Muḥammad al-Madanī. The author almost never analyzes the authenticity of the narrations, nor does he attempt to make a selection based on the narrations that are considered authentic. Among the later sources on which the treatise is based, al-Suyūṭī’s works such as al-Jāmiʿ al-Kabīr (or Jamʿ al-Jawāmiʿ) stand out. However, certain aspects of the treatise seem to have been written in harmony with the content of similar works in the Ottoman tradition. For instance, the collection of narrations that predominantly contain the concept of “sultan” (authority) is given special importance, and this preference should be considered as a sensitivity arising from belonging to the tradition in question. It is the result of a similar sensitivity that the famous narration stating that the caliph would be from Quraysh seems to be ignored in the treatise. It is also meaningful that the last part of the treatise is devoted to some narrations in which Turks are praised in the language of the Messenger. In light of all this, it is possible to say that the main motivation behind the compilation of the treatise was to provide support for the Ottoman legitimization efforts.