Modern sonrası dönemde evrim teorisi, insanı gelişim aşamasında ortaya çıkan formlardan bir forma indirgerken teknoloji, insanı “geliştirmeye açık” manipülasyon nesnesi kılmış, böylelikle rasyonel süjenin özel konumu sarsılmıştır. Anti-özcü yaklaşımlarda insan ile insan üretimi teknoloji arasındaki sınırların bulanıklaştığına dair düşünceler felsefi gündemde yer bulmuştur. Yeni teknolojilerin mümkün kıldığı transhümanist hareket, evrim sürecindeki insanın teknolojik müdahale ile geliştirilmesine ve insan olmanın ötesine giden yeni bir anlayışa kapı aralamıştır. Fakat transhümanizm, ortaya koyduğu ideallerin ahlaki sonuçlarına ilişkin yeterli bir soruşturmaya girişmemektedir. Bu çalışmada gelişen insan tasavvuru ile transhümanist düşüncede yapılan felsefi ve ahlâki değerlendirmeler arasındaki boşluklara dikkat çekilecek olup söz konusu düşüncenin hazırlıksız olduğu postmodern durumda bu tasavvurların bizleri belli erdemler açısından hususen adalet açısından karşı karşıya bırakacağı sorunlara genel itibariyle işaret edilmiştir. Makalede özellikle Ray Kurzweil, John Harris, Nick Bostrom gibi çağdaş düşünürlerce ortaya koyulan transhümanist söylemin adil bir toplum ideali ortaya koymada yetersiz kaldığı yönündeki eleştiriler, felsefi bir çerçevede, biyo-iktidar ilişkileri de gözetilerek adalet erdemi üzerinden değerlendirilmiştir.
While the theory of evolution reduced man to an ordinary that emerged during the developmental stage, technology has made man an object of manipulation "open to development"; thus, the idiosyncratic position of the rational subject has been shaken. In anti-essentialist approaches, the thoughts enouncing that the boundaries between human and human-made technology are henceforward blurred have found a place on the philosophical agenda. The transhumanist movement, made possible by new technologies, has opened the door heading to a tenet envisaging the development of human beings in the evolution process with technological intervention and to a new understanding that goes beyond being human. However, transhumanism does not undertake an adequate investigation into the moral implications of the ideals it posits. This study draws attention to the gaps between the new human vision and the philosophical and moral considerations made in transhumanist thought. We have pointed out the problems that the position in question will confront us regarding particular virtues, especially justice. We’ve tried to evaluate the transhumanism discourse put forward by contemporary thinkers such as Ray Kurzweil, John Harris, and Nick Bostrom. We’ve emphasized that the transhumanist discourse is insufficient in presenting the ideal of a just society by emphasizing the virtue of justice and taking into account the bio-power relations.