Jorge Semprún'un Yazmak ya da Yaşamak İsimli Eserinde Kötülüğün ve Ölümün Tasviri


Creative Commons License

Taştemel F.

IV. Uluslararası İspanyol ve Latin Amerika Edebiyatları, Kültürleri Sempozyumu, Ankara, Turkey, 16 - 17 December 2021, pp.87-96

  • Publication Type: Conference Paper / Full Text
  • City: Ankara
  • Country: Turkey
  • Page Numbers: pp.87-96
  • Ankara University Affiliated: Yes

Abstract

Taştemel, Ferhat. "Jorge Semprùn'un Yazmak ya da Yaşamak İsimli Eserinde Kötülüğün ve Ölümün Tasviri." IV. Uluslararası İspanyol ve Latin Amerika Edebiyatları, Kültürleri Sempozyumu. Ed. Julia Martínez González, E. Ceren Çerçioğlu, Melike Yazıcı Çangur, Monica Blanco Ruiz . Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2022. 87-96.

The famous historian Hobsbawn defines the 20th century that witnessed two great wars and turmoil in almost all corners of the world as the age of extremes and states that this century was one of the bloodiest centuries in the history of the humankind and witnessed unprecedented calamities from the most dramatic famines to mass murders. According to Hobsbawn, the most terrifying events took place in the first half of the 20th century (26). Having lived in such an era, Jorge Semprùn first left his country due to civil war, was taken to Buchenwald Concentration Camp during World War II, and with the end of the war, “allegedly” regained his freedom. For Semprùn, his experiences in the Buchenwald Concentration Camp were difficult to forget, but even more difficult to narrate. However, he wants to write by benefiting from the fictional basis of literature to narrate, if it is possible, his experiences in the camp or at least to give it a try. His book titled Literature or Life starts with the memories of 11 April 1945 when the prisoners of Buchenwald were liberated from the concentration camp. Three soldiers from the allied Powers commissioned to evacuate the camp were gazing at Semprùn in astonishment. In front of the soldiers, Semprùn only feels that he is no different than a dead person. While he is thinking that he is a ghost, has been to hell and back and has literally gone through death; images, smells and sounds evoking the camp pile on. The image of the crematorium chimneys in the concentration camp that hosted a human slaughter within a splendid natural view, the unbearable burning smell and the sounds of birds that had just returned. For the author, what is difficult to explain in this respect is essentially the relationship of human with evilness. Furthermore, what needs to be handled skillfully not only for himself but also for all “survivors” is to narrate the life in the camp and to continue living despite the traumatic memory left behind the concentration camp.

Taştemel, Ferhat. "Jorge Semprùn'un Yazmak ya da Yaşamak İsimli Eserinde Kötülüğün ve Ölümün Tasviri." IV. Uluslararası İspanyol ve Latin Amerika Edebiyatları, Kültürleri Sempozyumu. Ed. Julia Martínez González, E. Ceren Çerçioğlu, Melike Yazıcı Çangur, Monica Blanco Ruiz . Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2022. 87-96.

Tarihçi Hobsbawm, iki büyük savaşa ve yerkürenin neredeyse tamamında yaşanan karışıklıklara sahne olan XX. yüzyılı tanımlarken, insanlık tarihinde bilinen en kanlı yüzyıllardan biri olduğunu ve bu yüzyıla kadar bilinen en çarpıcı kıtlık dönemlerinden toplu katliamlara kadar görülmemiş ölçüde felaketlere tanıklık ettiğini ifade eder. Aynı zamanda Hobsbawn’a göre, en dehşet verici olaylar da yine XX. yüzyılın ilk yarısında yaşanmıştır (26). Jorge Semprùn da böylesi bir dönemde, iç savaş nedeniyle önce ülkesinden ayrılmış, II. Dünya Savaşı sırasında Buchenwald Toplama Kampı’nda tutsak olmuş ve ardından “sözde” özgürlüğüne kavuşmuştur. Yazar için Buchenwald Toplama Kampı’nda yaşadığı tecrübe, unutulması güç, anlatılması zordur. Yazar, kamp tecrübesini aktarmak için - aktarılması mümkünse en azından denemek için- yazmak ve yazarken de edebiyatın kurgu zemininden faydalanmak ister. Yazmak ya da Yaşamak, Buchenwald Toplama Kampı’ndaki tutsakların özgürlüklerine kavuştukları 11 Nisan 1945 gününden anılarla başlar. Kampın boşaltılması için görevlendirilmiş müttefik kuvvetlerden üç subay, Semprùn’un karşısında şaşkınlıkla ona bakarlar. Üç subayın karşısında Semprùn’un hissettiği tek şey aslında bir ölüden farksız olduğudur. Ölmüş ve ardından dirilmiş bir “hortlak” olduğunu, ölümün içinden geçtiğini düşündüğü sırada, kampa dair görüntüler, kokular ve sesler ön plana çıkar. Weimar’ın muhteşem doğa manzarasının içinde insan kıyımına ev sahipliği yapan toplama kampında krematoryum bacalarının görüntüsü, etrafı saran yanık bedenlerin katlanılması imkânsız kokusu ve bir süredir sesleri duyulmayan kuşlar. Yazara göre, bu konuda anlatılması güç olan mesele temelde insanın kötülük ile ilişkisidir. Yalnızca kendisi için değil, tüm “kurtulanlar”, “geri dönenler”, “vatana dönenler” için uygulanması ustalık gerektiren mesele ise kamp sonrası travmatik belleğe rağmen kamp tecrübelerini anlatıp yaşama devam edebilmektir.