18. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara, Türkiye, 24 - 26 Eylül 2025, ss.20, (Tam Metin Bildiri)
Siyasal İslam ile neoliberalizmin eklenlenmesi, Amerikan rüyası bileşenleri
olan ekonomik rasyonaliteyi ve
maddi başarıya atfedilen önemi ortadan kaldırmamış, bilakis daha da
pekiştirmiştir. Girişimcilik ideolojisi ve küresel tüketim kültürü, İslami
motifler ve zevklerle kaynaştırılarak, Türkiye'de piyasa toplumunun
kökleşmesine temel teşkil etmiştir. İlgili bütünleşme süreci, ekonomik
zihniyetin toplumsal kurumlarla uyumlandırılması ve piyasa değer ve güçlerinin
siyaset, aile ve eğitim alanlarına nüfuz etmesi yoluyla, söz konusu kurumların
sosyo-moral düzenleyici işlevlerinin aşınmasına neden olmuştur. Bu dönüşüm,
AKP’nin devleti bir anonim şirket gibi yönetme söylemi, aileyi üretken bir
birim olarak tanımlaması, refah sorumluluğunu aile bireylerine devretmesi ve
ulusal eğitimi piyasa ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırma çabalarında
açıkça gözlemlenmektedir. Ancak cezai-güvenlik aygıtlarının, daha spesifik
olarak kolluk güçlerinina artan kullanımı ve kamusal görünürlüğünün suç
oranlarıyla bir ilişkisi yoktur. Yönetsel bir rasyonalite aracı olarak polis
kamusal alanda siyasal sistemik işleyişin sürdürülmesinden sorumludur. Böyle
olduğu sürece siyasal iktidarın bir müdahale aracı olarak işlev görmektedir.
Suç oranları artarken siyaset kurumunun otoriterleşmesi polisin yönetsel bir
manivela olarak kullanılmasında önemli rol oynamaktadır. Bu zaviyeden bakılırsa,
Türkiye’nin piyasa sistemine entegre olma bağlamında 1980’de başlayan
2000’lerde tamamlanan yapısal dönüşümü, hükümetin otoriter yöneliminin
belirginleştiği dönemde suç oranlarında gözlemlenen artışa ve neoliberal piyasa
değerlerinin toplumsal kurumlar üzerindeki yıkıcı etkilerine yansıdığı
söylenebilir.