10. KBAM Sempozyumu, Muğla, Türkiye, 15 - 17 Ekim 2025, ss.68, (Özet Bildiri)
: 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler, yalnızca fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda mekânsal ve toplumsal yapıları dönüştüren bir göç dalgasını da beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda çalışma, afet sonrası zorunlu göç olgusunun kent mekânının yeniden üretimi, algılanışı ve kullanımı üzerindeki etkilerini sorgulamaktadır. Çalışmanın temel araştırma soruları, afet sonrası yeni yerleşim alanlarında yaşayan bireylerin mekâna dair aidiyet, kullanım ve algı biçimlerinin nasıl şekillendiği ve geçici olarak kurgulanan yaşam alanlarının zamanla kalıcı mekânsal örüntülere dönüşme sürecinde mekânın anlamının nasıl yeniden inşa edildiği üzerine odaklanmaktadır. Araştırma, afet sonrası göç alan Ankara – Altındağ/Battalgazi mahallesinde yürütülen nitel bir saha çalışmasına dayanmaktadır. Bu çalışmada Ankara'nın Altındağ ilçesine bağlı Battalgazi Mahallesi'nin saha araştırması için seçilmesinin temel nedeni, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Ankara'nın en yoğun göç alan bölgelerinden biri olmasıdır. Türkiye genelinde afet sonrası zorunlu yer değiştirme süreçlerinde büyükşehirler önemli bir çekim merkezi hâline gelirken, Ankara özelinde Altındağ ilçesi hem mevcut barınma olanakları hem de görece uygun maliyetli konut stoku nedeniyle depremzede topluluklar tarafından tercih edilmiştir. Çalışmada bilişsel haritalama, derinlemesine görüşmeler ve katılımlı gözlem teknikleri kullanılarak, afet sonrası göç eden bireylerin yeni yerleşim alanlarıyla kurdukları ilişkiler analiz edilmiştir. Çalışma, afet sonrası göçün kent mekânını yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve algısal düzeyde yeniden ürettiğini öne sürmektedir. Bu süreç, planlı mekân üretiminin sınırlarını zorlayan, çoğu zaman enformel pratiklerle gelişen alternatif mekân inşa biçimlerini ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, çalışma afet sonrası yerleşim ve göç politikalarının daha kapsayıcı ve mekân duyarlı biçimde geliştirilmesine katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmanın bulguları afet sonrası göç eden bireylerin yeni yerleşim alanlarında mekâna dair geliştirdikleri pratiklerin, kentsel mekânın yeniden üretiminde belirleyici olduğunu göstermektedir. Bilişsel haritalama verileri, göç eden bireylerin kolektif hafızasında merkezi bir yer edinmiş mekânsal odakların, kamusal ya da yarıkamusal alanlar olduğunu ortaya koymuştur. Mekânsal kullanım örüntülerinde, çeperdeki mahalle parkları, ibadet mekânları ve enformel sosyalleşme alanlarının göç eden topluluklar için mekânsal aidiyetin kurucu unsurları haline geldiği saptanmıştır. Mekâna bağlılık, sosyal yapıların yeniden inşası, etkili iletişim ve kriz yönetimi stratejileri, afet sonrası göçü anlamak ve yönetmek için kritik öneme sahiptir. Sonuç olarak çalışma, afet sonrası zorunlu göçün kent mekânında yarattığı dönüşümlerin yalnızca fiziksel altyapının yeniden inşası ile sınırlı kalamayacağını, mekânsal hafıza, toplumsal pratikler ve algısal sürekliliği içeren çok katmanlı bir planlama yaklaşımıyla ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
The February 6, 2023 earthquakes in Türkiye triggered not only widespread destruction but also a wave of forced migration that reshaped spatial and social structures. This study explores the impact of post-disaster migration on the reproduction of urban space through a case study of Altındağ/Battalgazi neighborhood in Ankara. Using cognitive mapping, in-depth interviews, and participatory observation, the research analyzes how displaced individuals construct spatial perception, attachment, and use in their new settlements. The findings indicate that public and semi-public spaces gain a central place in collective memory, while informal social spaces serve as anchors of spatial belonging. The study argues that post-disaster displacement generates complex spatial transformations beyond physical reconstruction and emphasizes the need for planning frameworks that incorporate spatial memory and everyday practices. This process challenges the limits of formal spatial production and often gives rise to alternative forms of place-making through informal practices. Accordingly, the study aims to contribute to the development of post-disaster settlement and migration policies that are more inclusive and sensitive to spatial dynamics.
The findings demonstrate that the everyday spatial practices developed by displaced individuals in their new living environments play a decisive role in the reproduction of urban space. Cognitive mapping data reveal that spatial focal points occupying a central position in the collective memory are typically public or semi-public areas. In the observed spatial use patterns, peripheral neighborhood parks, places of worship, and informal gathering spaces emerge as key elements in fostering spatial attachment among displaced communities.
Spatial belonging, the reconstruction of social structures, effective communication, and crisis management strategies are shown to be critical for understanding and managing post-disaster migration. In conclusion, the study asserts that the spatial transformations induced by post-disaster forced migration cannot be limited to the physical reconstruction of infrastructure alone; rather, they must be addressed through a multilayered planning approach that integrates spatial memory, social practices, and perceptual continuity.