Uluslararası Felsefe ve İslami İlimler Sempozyumu, Bingöl, Türkiye, 25 Mart 2022, ss.349-363
İslam düşünce geleneğinin Batı yakasını temsil eden Endulus’te Müslümanlar 711 yılından, 1492’de Gırnata (Granada) Sultanlığı’nda Benī Aḥmer Devleti’nin yıkılışına kadar 781 yıl boyunca varlıklarını devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Kurtuba (Cordoba), Gırnata (Granada), Sarakusta (Zaragoza) ve Tuleytula (Toledo) gibi önemli ilim ve kültür merkezleri gelişmiştir. Bu merkezler Müslim ya da gayri müslim herkes için birer eğitim üssü işlevi görmüş; astronomi, tıp ve matematiğin yanında felsefede ve din ilimlerinde de ciddi bir bilgi birikimi sağlanmıştır. Bu eğitim merkezlerinde yetişmiş ulema arasında; İbn Meserre (ö. 319/931), İbn Bacce (Avempase) (ö. 533/1139), İbn Tufeyl (ö. 581/1185) ve İbn Rüşd hafîd (Averroes) (ö. 595/1198) gibi bilinen İslam filozoflarının yanında İbn Hazm (ö. 456/1064), İbn Abdulber en-Nemerî (ö. 463/1071), Ebû Velid el-Bâcî (ö. 474/1081) İbn Rüşd el-Ced (ö. 520/1126) ve Turtûşî (ö. 520/1126) gibi daha çok fakih yönleriyle öne çıkan alimler de yer almaktadır. Endülüs’ün hem Bağdat, Şam, Semerkand gibi merkezlere uzaklığı hem de Malikî düşüncenin mevcut coğrafyayı domine etmesi sebebiyle Endülüs’te kendine has bir İslam düşüncesi karakteri geliştiğini söyleyebiliriz. Bilindiği gibi İslam düşünce geleneğinin kırılma noktalarından olan Mütekaddimûn-Müteahhirûn ayrımındaki nirengi noktası, mantığın meşru bir disiplin olarak İslami ilimlere entegre edilmesidir. Bu paye de Gazzalî’ye verilir. Oysa İbn Hazm’ın, et-Takrîb eserinde Gazzalî’den önce mantığı dini ilimlerin olmazsa olmazı olarak tanımladığını ve kullandığını biliyoruz. Bu durum, İslami ilimleri tarihlendirmede kullanılan Mütekaddimûn-Müteahhirûn ayrımının kiminle başlatılması gerektiği tartışmalarına yeni bir ismi yani İbn Hazm’ı da eklemiş olmaktadır. Zira, İbn Hazm dini ilimlerin kavramsallaştırmasını yaparken mantığı ana omurga olarak kullanmıştır. İbn Hazm’ın felsefe, kelam ve mantık ilimlerinin bir arada kullanılması gerektiği görüşü bu mezc düşüncesinin temelini oluşturmaktadır. Bir anlamda İbn Hazm farklı disiplinleri bir araya getirmenin yaratacağı usul risklerini mantığı kullanarak azaltmayı düşünmüş görünmektedir. Bu çerçevede bu tebliğde İbn Hazm’ın felsefe, kelam ve mantık ilimlerinin bir arada kullanılarak hüküm verilmesini niçin gerekli gördüğü ele alınıp açıklanmaya çalışılacaktır. Ayrıca İbn Hazm’ın bu düşüncesinin fiili uygulamaları örnekler üzerinden gösterilecektir.