Dünya kapitalizminin krizi 1980’lerin başında sermaye yanlısı bir karşı-devrimci sosyo-ekonomik programın hayat geçirilmesine yol açtı.
Bu karşı devrimin iki temel amacı vardı: Birincisi, sermaye birikiminin erişim alanını, menzilini genişleterek sermayeye geleneksel olarak
düşük kâr oranı ve aşırı birikim semptomları gösteren sektör ve coğrafyalardan yeni sektör ve coğrafyalara akabilme yetisini kazandırmaktı.
İkincisi ise sermaye döngü hızını arttıracak adımları atmaktı. Bu iki adım İstikrar ve Yapısal Uyum Programlarının, ve sonrasında karşı dev-
rimi standardize eden Washington Konsensüsü’nün arkasında yatan temel rasyonaliteyi şekillendirdiler. Ancak bu uzun vadeli bütünleşik
program 1980’lerde 1970’lerde başlayan durgunluğu, aşırı borçlanma eğilimini ve istikrarsızlıkları derinleştirdi. Washington Konsensüsü
özellikleazgelişmişkapitalistülkelerekaşı-devrimcireformkonusundabirdisiplingetirdi.Genişleyensermayeakımlarıdolayısıyla1990’ların
ilk yarısında finansman sorunlarının çözülmesi performansı görece iyileştirdi. Ancak 1990’ların ikinci yarısında yeniden ekonomik kriz ve
kaosa geri dönüldü.
The crisis of World Capitalism resulted in the implementation of a counter-revolutionary pro-capital socio-economic program in the 1980s. This
program had two basic objectives: Firstly, by extending the range and domain of capital accumulation, to allow capital to enhance its capability
to flow from the sectors and locations offering low profit rates and exhibiting the symptoms of over-accumulation into the more promising
sectors and locations. Secondly, to take necessary measures to increase the velocity of capital turnover. These two shaped the basic rationality
behind the so-called Stabilization and Structural Adjustment programs, and Washington Consensus which standardized the basic steps in
the aforementioned counter-revolution. However, in the 1980s, this long-term integrated program deepened the stagnation, excessive debt
accumulation and instability which emerged in the 1970s. So-called Washington Consensus disciplined the underdeveloped capitalist countries
in pursuing the basic steps of counter-revolutionary reform. In the first half of the 1990s, due to the increasing international capital flows which
eased the financial constraints, most of the capitalist countries performed relatively well. On the other hand, the second half of the 1990s
witnessedareturnbacktoeconomiccrisis and chaos.