Ceza Hukukunda rıza


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2010

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: MERAL EKİCİ ŞAHİN

Danışman: MUHARREM ÖZEN

Özet:

Tez çalışmasında ?ceza hukukunda rıza? konusu pozitif hukuk kuralları ve karşılaştırmalı hukuktaki değerlendirmeler de dikkate alınarak incelenmiştir. Birinci bölümde rıza kurumunun tarihçesi, hukuki niteliği, suça etkisi ve karşılaştırmalı hukuktaki yeri araştırılırken, ikinci bölümde rızanın şartları ve benzer kurumlarla arasındaki farklar, üçüncü bölümde ise rızanın tartışmalı olduğu bazı temel konular değerlendirilmiştir. Rıza, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip özgür bir bireyin, aynı zamanda kendi hukuksal değerleri üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği temel ilkesine dayanan bir ceza hukuku kurumudur. Rızanın hukuki niteliği, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip bir bireyin, üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hukuksal değerine ilişkin soyut hukuki korumadan somut olayda vazgeçmesidir. Rızanın suça etkisi ise iki farklı şekilde ortaya çıkar. Rıza, failin hukuksal değer sahibinin iradesine karşı bir fiili gerçekleştirmek zorunda olduğu suç tipleri ile rızanın bulunmamasının açıkça belirtildiği suç tiplerinde, tipikliğin gerçekleşmesine engel olan bir nedendir. Cinsel saldırı ve hırsızlık gibi suç tiplerinde rızanın varlığı, fiilin kanunda tarif edilen suç tipine uygun olmasına engel olacağından, tipiklik gerçekleşmeyecektir. Diğer bazı suç tiplerinde ise fiil, rıza bulunsa bile kanunda tarif edilen tipe uygundur. Ancak rıza bulunduğu için tipe uygun olan bu fiilin hukuka aykırı olmayacağı kabul edilir. Rıza burada bir hukuka uygunluk nedenidir. İki rıza türü arasında suça etkisi ve hata halinde uygulanacak hüküm (TCK m. 30/1, 3) dışında geçerlilik şartları açısından bir fark bulunmamaktadır. Rıza, öncelikle kişinin üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hukuksal değere ilişkin olmalıdır. Rıza gösterecek olan kişi ayrıca rıza gösterme ehliyetine sahip olmalı, rızasını açıklamalı ve iradesi sakatlanmamış olmalıdır.AbstractDas türkischen Strafgesetzbuch vom 2004 hat die Einwilligung des Betroffenen in dem Allgemeinen Teil ausdrücklich geregelt (Art. 26/2 tStGB). Nach dieser Regelung, wer mit der Einwilligung des Verletzten handelt, wird nicht bestaft. Die Rechtsnatur der Einwilligung ist ein Versicht auf Rechtschutz. Der Grund der strafbefreienden Wirkung einer Einwilligung liegt in der Anerkennung des Selbstbestimmungsrechs des einzelnen in Bezug auf die ihm von der Rechtsordnung zugewiesenen Rechtsgüter. Die Einwilligung wirkt bei einigen Straftatbeständen tatbestandsausschliessend, bei denen die Tatbestandsmäsigkeit der Tathandlung nach der gesetzlichen Verhaltensbeschreibung gegen oder ohne den Willen des Betraffenen erfolgt. Das trafft z.B. für Art. 141, 116 so wie für diejenigen Straftaten zu, die einen Angriff auf die Freiheit der Willensentschliessung oder Willensbetätigung enthalten, wie etwa Art. 106, 108, 109. Für die Überwindung eines entgegenstehenden Willens durch ?Gewalt? (Art. 102, 106 tStGB) oder im Wege des ?Einsperrens? ist naturgemäss kein Raum, wenn das Betroffene mit der Vorausnahme der entsprechenden Tathandlung zugestimmt ist. Bei alle anderen Straftatbeständen kommt nur eine rechtfertigende Einwilligung nach Art. 26/2 tStGB in Frage. Die Wirksamkeitsvoraussetzungen sind für die tatbestansausschliessende und rechtfertigende Einwilligung grundsätzlich gleich zu bestimmen. Lediglich die Rechtsfolgen von Willensmängeln ist nach dem Art. 30 tStGB anzuordnen. Für die strafbefreiende Wirkung der Einwilligung ist zuerst der Rechtsgutsträger in die Beeinträchtigung eines Disponiblen Rechtsguts einzuwilligen. Der Einwilligende muss einwilligungsfähig sein und seine Zustimmung vor der Tat entweder ausdrücklich oder konklident zum Ausdruck bringen. Die Einwilligung darf nicht an wesentlichen Willensmängeln leiden. Grundsätzlich darf die Tat nicht gegen das Recht und die guten Sitten verstossen.