Tezin Türü: Yüksek Lisans
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2019
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: MEHMET MURAT KAMAR
Danışman: NEVİN ÜNAL
Özet:İsyan suçu, siyâsî bir suçtur. Tüm siyâsî suçlar gibi isyan da, gerçekleştiği dönemin tarihî şartları ve o devirde geçerli hâkimiyet telâkkileri ile sıkı sıkıya irtibatlıdır. Gerek Avrupa tarihi, gerek Türk-İslâm tarihinde görülen uygulamalar, bu umumî hükmün birer teyidi mahiyetindedir. Böylece, isyan suçunun ve bu suçun faillerine tatbik edilen müeyyidelerin anlaşılması bakımından o devirde geçerli bulunan hâkimiyet telâkkisinin bilinmesi gereklidir. Türk hâkimiyet telâkkisinde, hâkimiyet hakkı Hakan ailesine mahsustur. İlâhi bir tavzif mahiyetinde bulunan "kut" bu ailede tecelli eder. Bu telâkkinin bir yansıması olarak isyan girişimleri tarih boyunca genel olarak hanedan mensupları tarafından, yahut onlar namına gerçekleştirilmiştir. Yine bu telâkkinin bir yansıması olarak isyanlarda hanedan mensuplarına daha müsamahakâr bir tutum gösterilirken, diğer kişilere karşı sert ve tavizsiz müeyyideler tatbik edilmiştir. İslâm hâkimiyet telâkkisi ise hâkimiyeti emanet vasfında gören, yöneticilerin mes'uliyeti esasına dayanan meşveret eksenli yapısı nedeniyle –bilhassa hulefâ-i raşidîn döneminde- muhalefete karşı hoşgörülü bir uygulama örnekliği gösterir. Fakat hilâfetin saltanat esasına dönmesi ile birlikte, kadîm Arap kabile gelenekleri, Sasanî ve Bizans tesirleri hâkimiyet telâkkisini dönüşüme uğrattığından siyâsî suçlulara ve bilhassa bağîlere karşı daha sert uygulamalar görülür. İslâmiyet sonrasında kurulan tüm Türk devletleri'nde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de şer'î hukuk geçerlidir. Bunun yanında şer'î esaslara aykırı olmamak üzere padişah iradesi ile ortaya konulan kanunnâmeler de mevcuttur. Ta'zîr suçu mahiyetinde bulunan bağy suçu da klâsik dönem uygulamasında öncelikle şer'î hukuka, cezalandırmada takdir yetkisinin kullanımı bakımından da padişah iradesine dayandırılmıştır. Bunun yanında XVIII. asra kadar - isyan tehlikesinin önlenmesi kaygısıyla bir siyâsî tedbir olarak ve bütünüyle örfî hukuk mahiyetinde olmak üzere - kardeş katli müessesesi de mevcuttur. Tanzimat Fermanı'nın kabulü ile birlikte ise, isyan suçu ceza kanunları ile düzenlenmeye başlamış, mahkeme önünde tarafsız bir yargılama yapılmaksızın kimsenin öldürülemeyeceği esası benimsenmiştir. Mutlak idare biçiminde kendisini gösteren hâkimiyet telâkkisinden meşrutî idare biçimine doğru gerçekleşen bu tedricî dönüşüm süreci içerisinde, isyancılara uygulanan hukukî rejim ve verilecek cezalar bakımından da önemli sayılabilecek ölçüde bir yumuşama gözlenmektedir. The crime of rebellion is a political crime. Like all political crimes, the rebellion is closely related to the historical conditions of the period in which it took place and the prevailing conception of sovereignty. The practices seen in both European history and Turkish-Islamic history are confirmation of this general provision. Thus, in order to understand the crime of rebellion and the sanctions imposed on the perpetrators of this crime, it is necessary to know the conception of sovereignty that was valid in that period. In the conception of Turkish sovereignty, the right to sovereignty belongs to the "Hakan's dynasty". "Kut", a divine assignment, is manifested in this family. As a reflection of this conception, in general, the attempts of rebellion had been carried out by the members of the dynasty or on behalf of them. Again, as a reflection of this conception, the members of the dynasty were tolerated in their riots, while harsh and uncompromising sanctions were imposed on other people. The conception of Islamic sovereignty, on the other hand, shows an example of a tolerant practice against the opposition, especially in the period of al-Khulafa al-Rashidun, because of its mentality-based structure, which sees sovereignty as a "trust" and is based on the responsibility of the administrators. However, with the return of the caliphate to the sultanate, harsh practices against the political criminals and especially the rebels had been seen since the ancient Arab tribal traditions and the Sassanid and Byzantine influences transformed the conception of sovereignty. Sharia law was valid in the Ottoman Empire as in all Turkish states established after Islam. In addition to this, there were also statutory laws set forth by the will of the Sultan, which were not contrary to the Shari'a principles. The crime of baghy, which is a crime of ta'zir, was primarily based on the Sharia law in the classical period and the will of the Sultan in terms of the use of discretionary power in punishment. In addition, until the 18th century - as a political measure with the concern of preventing the danger of rebellion and in the nature of a completely customary law - there was fratricide. With the adoption of the Tanzimat Edict, the crime of rebellion began to be regulated by criminal laws, and it was adopted that no one could be killed without an impartial trial before the court. In this gradual transformation process from the conception of sovereignty, which manifests itself in the form of absolute administration, to a form of limited administration, a significant softening is observed in terms of the legal regime and punishments applied to the rebels.