George Eliot'ın "Middlemarch", Sarah Grand'ın "Cennetlik İkizler" Ve George Moore'un "Esther Waters" romanlarında kadının konumunun psikanalitik liberal feminizm yaklaşımıyla incelenmesi


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2018

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: HALİT ALKAN

Danışman: UFUK EGE UYGUR

Özet:

Bu çalışma, esasen İngiliz edebiyatında George Eliot'ın Middlemarch (Middlemarch), Sarah Grand'ın The Heavenly Twins (Cennetlik İkizler) ve George Moore'un Esther Waters (Esther Waters) romanlarında kadının konumunu psikanalitik liberal feminizm yaklaşımıyla incelemeyi, söz konusu romanlardaki kadın kahramanların, Viktorya dönemi kadınlarına biçilen konumdan kurtulup kurtulamadıklarını ilk kez Türkçe olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda feminizm olgusu işlenirken tezin Giriş kısmında göçebe hayattan yerleşik hayata geçilip Ortaçağ, Rönesans, Aydınlanma çağı ve on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar tarihsel süreç içerisinde kadının konumu ele alınmış ve o dönemlerde kadının nasıl algılandığı, kadının eğitimi, çalışma koşulları ve evlilik kurumu gibi konularda önemli düşünür ve eleştirmenlerin görüşleri ışığında incelemelere yer verilmiştir. Tezde ele alınan romanlar, psikanalitik liberal feminizm yaklaşımıyla incelendiği için, I. Bölümde liberal feminist kuramcılarının görüşlerine yer verilirken; aynı bölümde bilinçdışı ve rüyalar, semiyotik ve sembolik evreler ve anne kompleksleri ile ilgili önemli psikanalistlerin görüşleri de ele alınmıştır. Bununla birlikte bu bölümde roman karakterlerinin sahip oldukları psikolojik rahatsızlıkların psikiyatrik semptomları da açıklanmıştır. Takip eden bölümlerde (II, III ve IV) sırasıyla Middlemarch, Cennetlik İkizler ve Esther Waters romanları psikanalitik liberal feminizm yaklaşımıyla incelenmiştir. Middlemarch romanında Dorothea, toplumun ondan beklediğinden daha fazla eğitim ve bilgi edinme arzusu peşinde koşar. Cennetlik İkizler romanında Evadne ve Angelica, sıra dışı bir kadın resmi çizerler çünkü okumaya düşkün genç bir kız olan Evadne, cinsel anlamda ilk kocasına itaat etmezken; Angelica da geceleri erkek kılığında dışarıda dolaşır. Esther Waters romanında Esther, kendi istek ve düşüncelerine göre hareket ettiği için, fiziksel görünüşünden etkilendiği bir adamla evlilik dışı cinsel ilişki yaşar, evlilik dışı çocuk sahibi olur ve kendi geçimini kendisi sağlayarak, kısacası kendi ayakları üzerinde durarak kadınların bunu başarabilecekleri üzerine vurgu yapmış olur. Sonuç olarak incelenen üç romandaki başkarakterler, Viktorya dönemi İngiltere'sinde ideal kadın anlayışına uymayan ve geleneksel algıdan sıyrılarak 'New Woman' (Yeni Kadın) tipinin önünü açan ilham verici kadın karakterlerdir. Bu şekilde romancılar, kadının da bir insan olarak var olduğunu, kendi istek ve düşüncelerine göre yaşayabilmesi ve değişen dünyada ataerkil yapı tarafından baskı altına alınmadan kendisine bir birey olarak saygı duyulması gerektiğini göstermiş olurlar. Bu karakterler, ne kadar özgürlükçü ve yeni bir kadın profili çizmeye çabalasalar da içinde yaşadıkları toplum, onların özgürleşmelerine ve istedikleri doğrultuda yaşamalarına izin vermediği için, roman sonunda ya psikiyatrik rahatsızlıklar yaşarlar ya da aynı toplumda evlenmek zorunda kalarak yaşamlarına devam ederler. Fakat önemli olan bu karakterlerin roman boyunca kendi bireysellikleri ve hakları için çaba göstermeleridir. Dolayısıyla söz konusu romanlar, ataerkil düzen tarafından kadınlara dayatılan kadınlık normlarını sorgulamaktadır. Buna ek olarak roman karakterlerinde görülen özellikle akıl hastalığı gibi psikiyatrik rahatsızlıkların, kadınların, içinde yaşadıkları ataerkil toplum tarafından bastırılmaları ile ilişkili olması dolayısıyla, incelenen psikiyatrik semptomların feminizmle de yakından ilgili olduğu ortaya konmuştur. Dorothea, Evadne, Angelica ve Esther örneklerinde görüldüğü üzere bu çalışma, zihinsel kapasite açısından kadın ve erkek arasında doğuştan gelen bir farkın olmadığını fakat ataerkil toplumun, kadınların erkeklerle aynı eğitimi almalarına imkân tanımadığı için erkek-egemen toplumun, kadınlarla ilgili dayattığı önyargıların olduğunu vurgular.