Zeki Demirkubuz sinemasında melodramatik imgelem


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2011

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: N. GÖKSUN ÖZHAN

Danışman: SEMİRE RUKEN ÖZTÜRK

Özet:

ÖZET Bu çalışma, bir sanat sineması karakteri taşıyan „Yeni Türk Sineması‟nın önemli temsilcilerinden Zeki Demirkubuz‟un filmlerinde melodramatik imgelemin varlığını sorgulamaktadır. Film çalışmaları alanında daha çok „ticari sinemanın bünyesinde gelişen bir tür‟ olarak düşünülen melodramın, bağımsız yapısıyla karakterize olan sanat sinemasındaki varlığından söz etmek bir çelişki midir? Çalışma, tarihsel olarak bakıldığında melodramın bir „tür‟ olmanın ötesinde, çeşitli sanat dallarında karşımıza çıkan güçlü bir anlamlandırma biçimi olduğu sonucuna varmıştır. Metafizik karşıtlıklar ve gerçekliğin uç temsilleri üzerinden işleyen melodramatik imgelem, 18. yüzyılın ortalarından bu yana, gündelik yaşamın görünen gerçekliğinin altında yatan „trajik gerilimleri‟ ortaya çıkarmak için kullanılan bir sanatsal araçtır. Sinema alanında ise, melodram türünün 1940-50‟lerde Hollywood stüdyo sistemi dâhilinde üretilen bazı örnekleri, melodramın modernite koşullarındaki insan yaşamının trajik gerilimlerini işlemekte etkili bir dil olduğunun akademik camiada anlaşılmasını sağlamıştır. Çalışma, melodramatik imgelemin „sanat sineması‟ dâhilinde düşünülen pek çok yönetmence de kullanıldığını göstermiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde değinildiği gibi, Zeki Demirkubuz, karakterlerini uç olaylara sürükleyerek, aşırı duygululuk ya da duygusuzluk temsilleri sunarak, mizansen ve kamera kullanımı yoluyla karakterlerinin kıstırılmışlığını görsel olarak seyirciye aktararak melodramatik imgelemi kullanır. Bu yolla sıradan insanın gündelik yaşamının altında yatan trajik gerilimleri ortaya çıkarmaya çalışır. Yönetmenin filmleri analiz edildiğinde, „insani değerlerin‟ yokluğundan dolayı manevi bir kriz yaşayan, bu durumu aşmaya çalışan, ancak çoğunlukla bir kısır döngüye hapsolan karakterler aracılığıyla, bireyin hem evrensel ölçekte hem de Türkiye özelinde modernite ile yaşadığı gerilime dair çarpıcı temsiller üretildiği görülmüştür. ABSTRACT This study questions the existence of melodramatic imagination in the films of Zeki Demirkubuz, who is an important representative of the „New Turkish Cinema‟. Often thought as „a genre growing within commercial cinema‟, is it possible for melodrama to exist in art cinema, a tradition characterized by its independent nature? The study has shown in a historical context that, melodrama is a powerful means of meaning- making, beyond merely being a „genre‟. Functioning via metaphysical antagonisms and extreme representations of reality, melodramatic imagination has been and is being put into use as an artistic device since the middle of 18th century, in order to reveal the tragic tensions lying beneath the superficial reality of everyday life. As for the field of cinema, some examples of the melodramatic genre produced in the 1940s and 50s within the body of the Hollywood studio system have helped the development of an understanding in academic circles, regarding the effectiveness of melodrama in dealing with tragic tensions of human life in the conditions of modernity. The study has shown that, melodramatic imagination has been widely employed by many directors, who are thought to be part of the „art cinema‟ tradition. As mentioned in the second chapter, Zeki Demirkubuz utilizes melodramatic imagination by putting his characters into extreme positions, using excessive cases of emotion or emotionlessness, and employing mise-en-scene and cinematography to visually show how entrapped his characters are. Thus he tries to reveal the tragic tensions lying beneath the daily life of the common man and woman. The analysis of Demirkubuz‟s films has shown that, through characters that are trying to cope with moral crises of the absence of „humane values‟ but mostly failing to break the vicious circle, these films create vivid representations of the tension that the individual experiences in the conditions of modernity, both in universal and national contexts.