İş hukukunda ofis işçilerinin psikososyal riskler bağlamında iş sağlığı ve güvenliği


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2020

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: SERDE ATALAY

Danışman: LEVENT AKIN

Özet:

Çalışma hayatında gözlenen değişikliklere paralel olarak iş sağlığı ve güvenliğinin kapsamının psikososyal riskleri de barındıracak şekilde anlaşılması gerekir. Bu gereklilik, iş sağlığı ve güvenliğinin dinamik bir bakış açısıyla ele alınması prensibinden doğmakta ve ulusal ve uluslararası hukuki düzende kendisine yer bulmaktadır. Bu tezin süje bakımından kapsamı, ofis işçileri olarak tespit edilmiştir. Bunun nedeni hem sorunun özellikle bu kitle için arz ettiği spesifik önem hem de konuya yönelmemizin ilk nedeninin bu kesimde çalışan insanların artan şekilde duyduğumuz stres şikâyetleri olmasıdır. Tezin temel amacı, psikososyal risk olgusunu ofis işçileri yönünden hukuki boyutuyla tartışmak ve Türk iş hukuku ve iş sağlığı ve güvenliği hukuku bağlamında işverenin bu risklerden hukuki sorumluluğunun dayanaklarını tespit etmektir. Söz konusu tartışma ve tespitler aracılığıyla konuya yönelik algının değişmesine katkı sunmak ve toplum sağlığını tehdit eden ciddi bir soruna hukuk sistemimiz içerisinde verilebilecek bir cevap olduğunu göstermek hedeflenmiştir. Psikososyal risk olgusu bugün (özellikle yabancı) literatürde – her ne kadar arzu edilen sistematikle olmasa da – kendisine yer bulan, kabul görmüş bir konsepttir. İşçi sağlığını tehdit etmesi bakımından iş sağlığı ve güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir mesele olarak bu olgunun hukuken incelenmesi gereği, başta Anayasa olmak üzere temel ulusal ve uluslararası hukuk kurallarında, insan hakları ve çalışma standartlarında dayanağını bulmaktadır. Anayasa'nın başta yaşam hakkı, sağlık hakkı ve dinlenme hakkına ilişkin düzenlemelerinde dayanağını bulan bu gereklilik, AB düzeyinde kabul edilen standartlarda ve ILO'nun başta 155 Sayılı Sözleşmesi olmak üzere ilgili çalışma standartlarında kendisine yer bulmuştur. Bu noktada özellikle AB'nin psikososyal risk türlerinin tanımlanması, açıklanması ve bunları doğuran psikososyal tehlikelerin ortaya konması noktasında önemli çalışmalar yaptığı görülmüştür. ILO da konuya artan oranda önem vererek bu alanda araştırmalar yapmaktadır. Modern iş hayatının doğurduğu yeni risklere yönelik bu bilinç, bugün iş sağlığı ve güvenliği hukukunun önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Buna karşın, Anayasal ve yasal dayanakları bulunmasına rağmen, ülkemizde gerek işçi gerek işveren cephesinde konuya ilişkin yeterli bir bilinç ve bilgi seviyesinden söz etmek ya da hukuki ve teknik incelemelere rastlamak, gözlemlediğimiz kadarıyla mümkün değildir. Bu nedenle, konunun arka planı ve ele alınması gereğinin hukuki dayanaklarının ortaya konulmasından sonra, psikososyal risk türleri mümkün olduğunca hukuku ilgilendiren bir çerçevede sınıflandırılarak ele alınmıştır. Buna göre işe bağlı stres, mobbing, şiddet ve taciz, işçilerin kişilik haklarına birer saldırı teşkil ettiği kadar iş sağlığı ve güvenliğini de doğrudan tehdit eden risklerdir. Tez esasen bu risklerin birbirleriyle ve özellikle de diğer risklerin stresle bağlantısının gösterilmesine odaklanmıştır. Söz konusu riskler, başta kalp ve kas-iskelet hastalıkları ile psikolojik rahatsızlar olmak üzere işçi sağlığı üzerinde pek çok olumsuz etki yaratmaktadır. Psikososyal risklerin iş sağlığı ve güvenliği çerçevesinde incelenmesinde önleyici boyut tazmin edici boyuta göre daha elzem olduğundan, işverenin risk değerlendirmesi yükümlülüğü ayrı bir önem kazanmaktadır. Bu noktada özellikle psikososyal riskler ile psikososyal tehlikeler arasındaki ilişki ve farkların anlaşılması önemlidir. Psikososyal riskleri doğuran işyeri kaynaklı faktörler psikososyal tehlikelere karşılık gelmekte, bu tehlikelerin temelinde ise işyeri organizasyonuna ilişkin problemler yatmaktadır. Bu bağlamda psikososyal risklerin değerlendirilmesi gereği ofis işçilerinin iş sağlığı ve güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte, bu değerlendirmenin yapılmasına ilişkin yöntem sorununun çözülmesi gerektiği tekrar hatırlatılmalıdır. Konunun Türk iş hukuku ve iş sağlığı ve güvenliği hukuku özelinde incelenmesi noktasında ise, psikososyal risklerin, Türk iş sağlığı ve güvenliği hukukunun kapsamı içerisinde bulunduğu ve işverene çeşitli yükümlülükler yüklediği, işçilere ise bazı haklar verdiği açıktır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun başta 4. ve 5. maddeleri, İş Kanunu'nun çalışma saatlerine ilişkin düzenlemeleri ve ilgili Yönetmeliklerin konuya ilişkin spesifik düzenlemeleri psikososyal risklerin Anayasa'ya ek olarak Türk hukukunda kendisine yer bulduğunu ortaya koymuştur. Bu çerçevede işveren başta risk değerlendirmesi olmak üzere 6331 sayılı kanun ile ortaya konan yükümlülüklerine uyarak psikososyal riskleri ve bunlara bağlı zararların meydana gelmesini önlemek için gereken her türlü tedbiri alacaktır. Gerekli tedbirleri almadığı takdirde işverenin sorumluluğu gündeme gelecektir. Burada işverenin sorumluluğunun, ortaya çıkan psikososyal risk ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyet bağının kurulup kurulamamasına göre dikkatlice araştırılması gerekir. Psikososyal riskler nedeniyle bir iş kazası ya da meslek hastalığı gündeme geldiyse, işverenin iş sağlığı ve güvenliği çerçevesinde hukuki sorumluluğu gündeme gelecek, aksi takdirde ise işçi, somut olayın şartlarına göre genel hükümler çerçevesinde uğradığı zararların tazminini isteyebilecektir. Özellikle iş kazaları bakımından ise uygun illiyet bağının kurulması en önemli ve problemli nokta olup, ortaya çıkan uyuşmazlıklarda bu hususun dikkatlice araştırılması önemlidir. Bu bağlamda, yapılan araştırma Yargıtay'ın iş kazalarına ilişkin yaklaşımının psikososyal risk kaynaklı zararlardan işverenin sorumlu tutulmasını mümkün kıldığını göstermekle birlikte, başta İngiliz mahkemelerince verilen kararlar olmak üzere yabancı mahkeme kararlarında ortaya konulan ilkeler konuya yaklaşımın içtihat düzeyinde zenginleştirilmesi ve güçlendirilmesi bakımından faydalı olacağından dikkate alınmalıdır. Son olarak, genel itibariyle iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesinde büyük önem arz eden sendikalar ve toplu iş sözleşmeleri, özellikle psikososyal riskler konusunda gerekli bilincin yerleşmesi ve bunlarla mücadele bakımından da oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle sendikaların bu konuda eğitim başta olmak üzere gerekli faaliyetlerde bulunmaları, ayrıca toplu iş sözleşmelerinin de bu meseleyi kapsayarak tarafların hak ve yükümlülüklerini düzenleyecek içerikte olması beklenir. In parallel with the changes observed in the world of work, the scope of occupational health and safety should be understood in a way that encompasses psychosocial risks. This necessity stems from the principle that occupational health and safety should be dealt with through a dynamic approach and finds itself a place in the national and international legal order. The scope of this thesis in terms of its subjects has been delimited to office workers. The reasons for this are both the specific importance that the issue poses for this class of workers and the fact that the initial reason why I developed an interest in the topic is the complaints of stress that I increasingly heard from people working within this category. The main purpose of the thesis is to discuss the psychosocial risk phenomenon with its legal dimension from the perspective of office workers and to identify the bases of the employers' civil liability from these risks in the context of the Turkish occupational health and safety law. Through these discussions and determination, it has been intended to contribute to change the perception on this issue and to show that there is an answer that can be provided by our legal system to a serious issue threatening public health. The psychosocial risk phenomenon is a concept that finds itself a place in the (especially foreign) literature today – although not to the required level of systematicity. The need for this matter to be handled from a legal point of view, as an issue that threatens the workers' health and therefore is of direct relevant to occupational health and safety, finds itself a basis in fundamental national and international legal rules, human rights and labour standards, starting with the Constitution. This necessity, which is grounded on mainly the rights to life, health and rest as envisaged in the Constitution, has found itself a place in standards accepted on the European Union level and within the labour standards of the ILO, starting with the Convention No. 155. At this point, it has been observed that especially the EU has conducted important studies with regards to defining and explaining the types of psychosocial risks and identifying the psychosocial hazards that cause them. ILO is conducting research on this topic with an increasing importance given to it as well. The awareness of these new risks caused by the modern working life constitutes an important aspect of the occupational health and safety law today. Despite that, and the fact that it has constitutional and legal bases, it is not possible to talk about a requisite level of awareness of this issue both from the workers' and the employers' side or to come across technical and legal studies, as far as I could observe. Therefore, after explaining the background of the topic and setting forth the legal grounds for it to be analyzed, the types of psychosocial risks have been examined by way of their classification in as much a law-related manner as possible. Accordingly, work-related stress, mobbing, violence and harassment are risks directly threatening occupational health and safety, as well as constituting an attack on the workers' personality rights. The thesis has mainly focused on showing the relation between these risks, and especially the relation between stress and other risks. These risks have many negative impacts on the health of workers, starting with cardiac and musculoskeletal diseases and psychological disorders. Due to the fact that the preventive aspect is more important than the compensatory aspect when it comes to examining psychosocial risks in the context of occupational health and safety, the employers' obligation to conduct a risk assessment becomes crucial. It is of special importance at this point to understand the relation and the difference between psychosocial risks and hazards. Psychosocial hazards are defined as workplace factors giving rise to psychosocial risks, and at the root of these hazards lie problems related to the organization of the workplace. In this context, although the need to assess psychosocial risks is an inseparable part of the occupational health and safety of office workers, it must be reminded once again that the problem of methodology as to how this assessment will be carried out needs to be resolved. As to the examination of the issue in the specific context of the Turkish occupational health and safety law, it is clear that psychosocial risks fall within the scope of the Turkish occupational health and safety law and give employers certain obligations, as well as certain rights to workers. Especially Sections 4 and 5 of the Law of Occupational Health and Safety, the regulations of the Labour Code on working time and the specific rules set forth by related Bylaws have proven that psychosocial risks have a place in Turkish law in addition to the Constitution. In this sense, the employers have to take all precautions necessary in order to prevent psychosocial risks and the harms caused thereby in accordance with their obligations set forth in Law No. 6331, starting with the obligation to conduct a risk assessment. In the case that the employers do not take the necessary precautions, their liability will come into play. The employers' liability must be examined carefully from the perspective of whether the necessary causal link between a psychosocial risk and the resulting harm can be identified. If an occupational accident or disease took place due to psychosocial risks, the employer's civil liability under occupational safety and health will arise; otherwise, the worker will be able to ask for damages under general rules of compensation in accordance with the specific circumstances of the case. Especially from the point of view of occupational accidents, establishing the causal link is the most important and problematic point, and it needs to be looked into carefully in a given dispute. In this context, although the research has shown that the Court of Cassation's approach to occupational accidents make it possible to hold the employers liable from harms caused by psychosocial risks, the principles established by the case-law of foreign courts, especially by the English courts, should be taken into consideration since they will be beneficial for the approach towards the issue to be enriched and strengthened on the case-law level. Lastly, trade unions and collective agreements, which in general have a great importance in establishing a culture of occupational health and safety, become crucial when it comes to increasing awareness of and fighting with psychosocial risks. Therefore, it is expected that trade unions conduct the necessary activities in this regard, mainly education, and that the collective agreements are drafted in such a content to encompass this matter and regulate the rights and obligations of the parties.