Teknolojik Distopya anlatılarında müphemlik ve düşünceyi özgürleştirmenin olanakları üzerine: Black Mirror örneği


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2021

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: KEVSER AKYOL OKTAN

Danışman: HALİSE KARAASLAN ŞANLI

Özet:

Müphemlik, modern düşünce geleneğinde büyük oranda olumsuzlukla ilişkilendirilmiş ve düzeni sağlama, belirsizlikleri bertaraf etme arzusu modernitenin belirleyici unsurlarından birisi olmuştur. Oysaki müphemlik yıkıcı olduğu kadar yaratıcı olasılıklar içerisinde de düşünülmesi gereken bir kavramdır. Müphemliğin yıkıcı görünümleri, bireysel ve toplumsal olarak gerçeklik kaybı, ötekilik pratiklerinin yaygınlaşması, düşünümsellik yoksunluğu gibi postmodern tartışma konuları kapsamında sıklıkla gündeme gelmektedir. Diğer yandan müphemlik, düşüncenin özgürleşmesi bağlamında yaratıcı potansiyeller de içermektedir. Müphemliğin bu yönü, Deleuze'ün içkinlik anlayışında da olduğu gibi, alternatif düşünme biçimlerine açık olmanın belirsizliklere açık olma anlamına gelebileceği, düşüncenin önündeki sınırları, bariyerleri aşmak, sınıf, ırk, cinsiyet gibi hiyerarşik yapılardan uzaklaşmak için belirsizlikle içiçe olmak gerekebileceği ile ilgilidir. Müphemliğin hem yıkıcı görünümleri hem de düşünceyi özgürleştirme bağlamındaki yaratıcı potansiyellerini, modernitenin müphemlikle mücadele mantığını sorunsallaştıran distopyalar aracılığıyla değerlendirmek mümkündür. Bu bağlamda, tezde müphemliğin devayı ve zehri aynı anda içeren anlamıyla bir çeşit pharmakona benzeyen diyalektik yapısı, son dönemlerin popüler distopyalarından Black Mirror dizisi çerçevesinde incelenmiştir. Dizide müphemliğe dair tartışmaların; gerçekliğe ve belleğe ilişkin belirsizlikler, karakterlerin birer özne olarak varlık gösterip gösterememeleri, dijital teknolojinin olanaklarıyla yaygınlaşan gözetim ve mahremiyet paradoksları, bireysel veya kolektif direnişin imkânları ya da imkânsızlığı, ötekileştirme pratikleri ve insani/ahlaki açmazlar, teknolojik gelişmelerle bağlantılı olarak düalist sınırların muğlaklaşması ve hümanizme ilişkin sorgulamalar çerçevesinde yoğunlaştığı anlaşılmıştır. Söz konusu sorgulamalarda, genellikle, ele alınan konulara yönelik belirli bir yönde tavır alınmadığı, anlatıda cevapları askıda kalan sorgulamalara meyledildiği ve bu arada kalmışlığıyla da müphemliğin düşünceyi özgürleştirme bağlamındaki yaratıcı boyutlarını anlamaya katkı yapıldığı söylenebilir. Ambivalence has been widely associated with negativity in the modern thought tradition, and the desire to maintain order and eliminate uncertainties has been one of the determining factors of modernity. However, ambivalence is a concept that should be considered within creative possibilities as well as destructive. The destructive aspects of ambivalence often come up within the scope of postmodern debates such as the loss of reality individually and socially, the spread of otherness practices, and the lack of reflexivity. On the other hand, ambivalence also includes creative potentials in the context of the liberation of thought. This aspect of ambivalence, as in Deleuze's understanding of immanence, is related to that being open to alternative ways of thinking can mean being open to uncertainty, and can be necessary to be intertwined with ambiguity in order to overcome the limits and barriers in front of thought, and to move away from hierarchical structures such as class, race, and gender. It is possible to evaluate both the destructive aspects of ambivalence and its creative potentials in terms of liberating thought through dystopias that problematize the modernity's logic of combating ambivalence. In this context, the dialectical structure of ambivalence, which is similar to a kind of pharmakon in the sense that includes both remedy and venom at the same time, was examined within the framework of the Black Mirror series, one of the popular dystopias of recent times. It was understood that the discussions of ambivalence in the series are related to issues such as uncertainties regarding reality and memory, whether characters can exist as subjects, surveillance and privacy paradoxes widespread with the possibilities of digital technology, possibilities or impossibilities of individual or collective resistance, otherness practices and human/moral dilemmas, ambiguity of dualist boundaries in connection with technological developments, and humanism. It can be said that in these inquiries, generally, a certain stance is not taken towards the subjects dealt with, the narrative of the series is prone to questions whose answers are suspended, and this ambiguity contributes to understanding the creative dimensions of ambivalence in the context of liberating thought.