VAK’ANÜVÎS HALÎL NÛRÎ’NİN “MATLA’U’N-NÛR” ADLI TELHÎS TERCÜMESİ


Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2006

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Murat AYTEKİN

Danışman: ABDULKADİR GÜRER

Özet:

Belâgat, bir ilim olarak Arap dili ve edebiyatı etrafında sekillenmistir. Baslangıçta edebiyat elestirisi olarak ortaya çıkan bu ilim daha sonra İslâm’la farklı bir gelisim çizgisi yakalamıstır. Yeni bir din olan İslâm’ı ve onun kitabı Kur’an’ı dogru bir biçimde anlayabilmek, karsılasılan yeni kültürlere onu anlatabilmek ve onun yüceligini, ilahî bir varlıgın ürünü oldugunu kanıtlamak bu ilmin yeni amacı olmustur. Bu ilmin sınırları XIII. Yüzyılda büyük oranda belirlenmistir. Ancak, Kur’an’ın birlestirici özelligi, İslâm’ı kabul eden Farsların ve Türklerin de bu ilimle ilgilenmesini bir anlamda zorunlu kılmıstır. Bu nedenle Farslar ve Türkler de belâgat sâhasında eserler vermeye baslamıstır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden biri Sekkâkî’nın Miftâhu’l-‘Ulûm adlı eseridir. Bu eserin belâgatle ilgili üçüncü bölümü belâgat sâhasında bir dönüm noktası olmustur. Ancak eserin kullanım olanaklarının kısıtlı olması esere birçok serh, hasiye ve telhis yazılmasını zorunlu kılmıstır. Bunların en ünlüsü isi Miftâhu’l-‘Ulûmün üçüncü bölümünün telhisi olan ve Hatîb-i Dımaskî unvanı ile tanınan Kazvînî’nin Telhîsü’l-Miftâh adlı eseridir. Bu eser kendisinden sonra belâgat sahasında yazılan bütün eserlere kaynaklık etmistir. Hem Kazvînî’nin hem Sekkâkî’nin eserleri Osmanlı egitim sistemi içinde de önemli bir yere sahiptir ve medrese gelenegi içinde zorunlu ders kitabı olarak okutulmustur. Ancak eserlerin Arapça olusu bu eserlerin anlasılırlıgını engelledigi için bunlara da birçok Türkçe serh ve hasiye yazılmıstır. Bu eserlerden biri de çalısmamızın temelini olusturan, eski-yeni hiçbir kaynakta söz edilmemis Vak’anüvîs Halil Nûrî’nin Telhisü’l-Miftâh’ın bedî ilmine ait üçüncü bölümünün Türkçe tercümesi olan Matla’u’n-nûr adlı eseridir. Çalısmamızda bu eserin transkripsiyonu (çeviriyazı metni) verilerek eserin metni dogru olarak tespit edilmeye ve eserin önemi ortaya konmaya çalısılmıstır. XVIII. yüzyılda kaleme alınan bu eserden sonra XIX. yüzyılda belâgat sâhasında artık sadece Dogu’dan degil Batı’dan –özellikle de Fransız estetiginden- yararlanılarak hazırlanan eserler ortaya konmustur.