Tezin Türü: Yüksek Lisans
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2021
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: UFUK BULUT
Danışman: Zeynep Zeren Atayurt Fenge
Özet:Bu tezde John Millington Synge’in 1905 yılında yayımlanmış The Well of the Saints (Azizler Kuyusu), Harold Pinter’in 1957 tarihli The Room (Oda) ve Sarah Kane’in 1995 yılında yayımlanmış Blasted (Havaya Uçuruldu) adlı oyunlarında temsil edilen körlük olgusunun bir sembol olarak sırasıyla realist tiyatro, absürt tiyatro ve suratına tiyatro çerçevesinde, ideoloji ve birey-toplum ilişkisi bağlamında incelenmesi amaçlanmıştır. İlk bölümde körlük sembolünün edebiyatta ve sanatta temsilleri Antik dönemden çağdaş döneme dek incelenmektedir. Oyunların detaylı analizine geçmeden önce modernizm ve etkileri, tiyatro sahnesi ve genel sanat bağlamında tartışılarak bu dönemin önemli bir özelliği olan sübjektif anlatıma dikkat çekilmektedir. John Millington Synge’in The Well of the Saints’inde körlük sembolü bireysel bütünlük ve toplumsal normlar arasında bir seçim olarak görülmekte ve gerçekçi tiyatro akımı bağlamında incelenmektedir. The Well of the Saints incelendikten sonra aradan geçen yarım yüzyıl ve iki Dünya savaşının tiyatro sahnesine etkisi tartışılmakta ve II. Dünya Savaşı sonrası atmosferde absürt tiyatronun ortaya çıkışı incelenmektedir. Harold Pinter’ın The Room oyununda körlük sembolü absürt tiyatro ile ilişkilendirilirmekte ve körlük sembolü oyunun sonunda belirse de bu sembolün kör olan karakter yoluyla sahneye nasıl hâkim olduğu tartışılmaktadır. Ayrıca, The Room oyununda körlük sembolünün toplumsal ideolojik yanılgıların bir sonucu olduğu gösterilmektedir. Bu tezdeki son çalışma olarak, Sarah Kane’in Blasted oyunu suratına tiyatro bağlamında incelenmektedir. Şiddetin sahnelenme şekli, bireyin ideolojiyle şekillenmiş toplumsal normlar tarafından boyun eğdirilmesi ve korkunç derecede bir şiddetin sonucu olarak ortaya çıkan körlük sembolü bu oyun bağlamında tartışılmaktadır. 134 Bu tezde incelenen her üç oyunda da bireyin hayattaki durumu, toplumsal normlara rağmen bireysel bütünlüğün korunması ve hayata tutunma çabası, körlük sembolü ve yan anlamlarıyla birlikte ana izlek olmuştur. Buna bağlı olarak son bölümde üç oyun, körlük sembolünün kullanımı, dil, dönem ve belli tiyatro geleneklerinin etkileri bakımından karşılaştırılıp kıyaslanmış ve bireyin toplumsal normlar karşısındaki mücadelesinin zamandan bağımsız bir olgu olduğu sonucuna varılmıştır. Her üç oyunda yer alan körlük temsiline dayanarak, bu çalışma bireysel bütünlüğün ve kişisel alanın ideolojik toplumsal normlar tarafından işgal edilmesi ve hâkim düzen tarafından baskılanması durumunda bireyin hem fail hem de kurban olarak fiziksel ve psikolojik olarak yıkım yaşayacağına işaret eder. Bu bağlamda söz konusu oyunlarda yer alan körlük temsilinin birey ve-toplum arasındaki sosyokültürel ve politik çatışmaları ortaya koyan sembolik bir araç işlevi gördüğü söylenebilir.