Akçelik N. (Yürütücü)
TÜBİTAK Projesi, 2016 - 2018
Proje Özeti Doğal
çevrelerde bulunan bakterilerin çoğu biyofilm adı verilen ve biyopolimerlerin
oluşturduğu ekstraselüler matriks içerisinde bulunurlar. Biyofilm matriksi
içerisinde yoğun olarak bulunan ekstraselüler DNA (eDNA)’nın biyofilm
oluşturan hücrelerin parçalanması sonucunda meydana geldiği ve genetik bilginin
taşınması dışında bir görevinin olmadığı düşünülmekteydi. eDNA’ nın biyofilm
yapısındaki rolü henüz tam olarak aydınlatılamamış olsa da, önemli bir yapısal
bileşen olduğu, enerji ve besin kaynağı olarak işlev gördüğü ya da doğal
kompetent bakterilerde yatay gen transferi (HGT) için gen havuzu oluşturduğu artık
bilinmektedir. Yapılan son çalışmalarda hem Gram-pozitif hem de Gram-negatif
bakterilerin oluşturduğu biyofilm yapısının ana bileşenlerinden birinin eDNA
olduğu belirlenmiş, patojenitede ve antimikrobiyal ajanlara karşı direnç
oluşturmadaki önemi aydınlatılmıştır. Bakteriyel biyofilm yapılarında
eDNA’nın bulunması, çoğunlukla bakteriyel nükleazların salgılanması ile
birlikte olmakta, bu da eDNA’yı bakteri komünitelerinin ihtiyaçları doğrultusunda
düzenlenen esnek bir bileşen yapmaktadır. Ekstraselüler nükleazların
delesyonu genellikle kompakt ve kalın biyofilm yapılarının oluşmasına neden
olmaktadır. Doğal tip suşlar ile kıyaslandığında nükleaz mutantlarının
oluşturduğu olgun biyofilmlerin üç boyutlu yapılarında rastladığımız
sıvı-taşıma kanallarından yoksun olduğu belirlenmiştir. Bunun yanı sıra,
besin maddelerinin sınırlı olduğu çevrelerde nükleazlar eDNA’nın
degredasyonunu sağlayarak bakteriler tarafından karbon, azot ve fosfat
kaynağı olarak kullanılmasına aracılık etmektedir.
Gram-pozitif
fırsatçı E. faecalis patojeni;
ortopedik implantlar, üreteral stentler, kataterler ve kalp kapakçıkları gibi
implant araçları üzerinde inatçı biyofilm yapıları oluşturarak nazokomiyal
enfeksiyonlara öncülük etmektedir. Enterokoklar konvensiyonel antibiyotiklere
karşı giderek artan bir direnç sergilemektedir. Epidemiyolojik analizler,
antibiyotik direnç genlerinin farklı bakteri cinsleri arasında aktarım için
önemli bir rezervuar olduğunu göstermiştir.
Salmonella enterica serovar Typhimurium, kontamine su ve
gıdaların tüketilmesi sonucunda bulaşan enteroinvazif bir bakteriyel
patojendir. S. Typhimurium
insanlarda gastroenterite neden olurken, farelerde tifoid ateşe yol açar.
Bununla birlikte, S. enterica suşlarının
büyük çoğunluğu biyofilm yapısı ve hücre yüzey komponentleri oluşturarak hem olumsuz
çevresel koşullarda canlılığını sürdürebilme hem de pek çok antimikrobiyel
ajana karşı direnç geliştirme yeteneğindedir.
Biyofilm
yapısında bulunan bakteriler, planktonik bakterilerden başta antibiyotik
tedavilerine verdikleri yanıt olmak üzere pek çok açıdan farklıdırlar.
Biyofilm içerisinde bulunan bakteriler antibiyotiklere karşı yüksek düzeyde direnç
gösterirler. Biyofilmi oluşturan karmaşık ekstraselüler polimerik matriks
yapısı, antibiyotiklerin bakterilere ulaşmasını engeller. Biyofilm yapısında
bulunan bakteriler ayrıca yavaş büyüme ve az besin varlığında hayatta kalma gibi
zorlu koşullara karşı da dirençlidirler. Antibiyotikler daha aktif hücre
proseslerini hedef aldığından, biyofilm yapısındaki bakterinin
fizyolojisindeki değişiklikler antibiyotiklere karşı daha dirençli olmalarını
sağlar. Bugüne kadar, biyofilm yapılarının yok edilmesinde kullanılacak etkin
bir bileşen tanımlanmamıştır.
Yapılan
pek çok araştırma sonucunda dışarıdan biyofilm ortamına ilave edilen
deoksiribonükleazların yeni oluşan genç biyofilm yapılarını inhibe ettiği ve
biyofilm bakterilerinin biyosit muamelesi ile öldürülmesini kolaylaştırdığı
belirlenmiştir. eDNA’ nın uzaklaştırılması matriksi zayıflatmakta, biyofilm
yapısını tam olarak dağıtmasa da antibiyotiklere karşı duyarlılığını
arttırmaktadır. eDNA’yı degrade etmek suretiyle biyofilm yapısını
zayıflatmaya alternatif bir diğer strateji, eDNA ile biyofilm matriksindeki
ya da hücre yüzeyindeki diğer moleküllerin etkileşimini bozmaktır. DNaz ile
antibiyotiklerin ve biyositlerin birlikte kullanımı, biyofilm enfeksiyonları
ile mücadelede daha etkili çözümlerin geliştirilmesine öncülük edecek ve de
gıda işletmeleri gibi alanlarda biyofilm yapılarının temizlenmesinde çevre
dostu bir yol sağlayacaktır.
Önerilen
projede Gram-pozitif E. faecalis ve
Gram-negatif S. Typhimurium patojen
bakterilerinin ürettikleri biyofilm yapılarında eDNA miktarının ve rolünün
belirlenmesi çalışmalarının yanı sıra, literatürde ilk defa bu organizmaların
biyofilm yapılarının eradikasyonunda DNaz I enziminden daha yüksek aktiviteye
sahip Benzonase® enzimi kullanılacaktır. Ayrıca yine literatürde ilk defa
çeşitli nükleazlar ile E. faecalis
ve S. Typhimurium biyofilm yapılarının
zayıflatılmasını takiben konvensiyonel antibiyotikler uygulamak suretiyle
biyofilm ile mücadelede yeni yolların belirlenmesi amaçlanmaktadır. |