Unat Y.(Yürütücü), Kalaycıoğulları İ., Taner M. S., Selam S. O., Pattabanoğlu F. Z.
TÜBİTAK Projesi, 2020 - 2022
Bilim, tarih boyunca uygarlıklar arasında kendisine gösterilen ilgi ve sağlanan imkanlarla dönemsel periyotlarla değişerek bugünkü seviyesine ulaşmıştır. Tarih boyunca çeşitli uygarlıklar bazen bilimle çatışarak bazen de bilimle uzlaşarak kâh bilimi reddetmişler (ve gerilemişler) ve kâh bilimi kabul etmişler (ve ilerlemişlerdir).
Bilimsel bilgi diğer bilgi türleri arasında en sağlam bilgidir. Bunun temel nedeni, bilimsel bilginin kanıtlanabilir olmasıdır. Bilimsel olmayan bilgi tarih boyunca yanlışlandığı müddetçe ayıklanmış, ileri sürülen varsayımlar doğrulandıkları sürece bilimsel olarak addedilmişlerdir. Bilimsel bilgi, tarihsel süreçte genellikle yerleşik inançlarla çatışsa da sonunda bilimsel bilginin doğrulandığı müddetçe kabul gördüğü bilinmektedir.
Yazılı kaynaklar esas alındığında bilimsel bilginin ilk temelleri MÖ 3000’lerde Mısır, Mezopotamya, Çin ve Hint Uygarlıklarında atılmıştır. Belirli ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen matematik, astronomi gibi fen bilimleri, MÖ 8. yüzyıldan sonra Antik Yunan Uygarlığı ile sistemleştirilerek kuramsal bir yapıya büründürülmüştür. Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde Hristiyanlık Antik Yunan bilimsel birikimini, inançları ile çatıştığı düşüncesiyle reddetmiş, oysa VIII-IX. yüzyılda İslâm Uygarlığında böyle bir çatışmadan ziyade bu bilimsel birikim elde edilmiş, uzlaşımcı bir yolla bu miras ileriye taşınmıştır. Ancak XII. yüzyıldan sonra bilimsel düşünceye yönelik karşı çıkışlar İslâm Uygarlığında da baş göstermiş ve çatışmacı bir tavır takınılmıştır.
Bu proje çerçevesinde araştırma problemimiz XVII ve XIX. Yüzyıllar arasında, Osmanlılardaki astronomi etkinlikleri ile sınırlıdır. Acaba Osmanlılar döneminde bu çatışmacı veya uzlaşımcı düşüncenin etkileri nereye uzanmaktadır? Ya da Osmanlılarda bilimsel zihniyeti bu iki düşünce açısından nasıl okumalıyız?
XVII. yüzyıla kadar Osmanlılar İslâm bilim geleneğini kabul ederek yeni astronomiden haberdar olmamışlar veya reddetmişlerdir. Bu bağlamda Osmanlı uleması İslâm geleneğine uygun olarak klasik İslâm astronomisini (ve onun temelinde yer alan Aristoteles kozmolojisini) benimsemişler ve uzlaşmışlardır. XVII. yüzyıl sonrasında yeni astronomiye ilişkin bilgiler Osmanlıya yavaş yavaş girmiş ancak Osmanlı uleması bu yeni bilgileri benimsemekte direnmişler ve bu yeni bilgi ile çatışmışlardır. XVII. yüzyıldan XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar eski sistemin savunulması devam etmiş ve yeni bilgiyi savunanlarla eski bilgiyi savunanlar arasında çatışmacı bir tavır izlenmiştir.
Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları XVII. yüzyıl ortalarında başlamışsa da yeni astronominin ve yeni astronomi terimlerinin kabul görmesi XIX. yüzyılın ortalarını bulmuştur. XVII. yüzyılda modern astronominin Osmanlılara girişini sağlayan ilk eserler genellikle astronomi katalogları (zîcler) ve coğrafya çevirileridir. Yeni astronomiye ilişkin bu temaslar XVIII. yüzyılda Batı coğrafya eserlerinin, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ise Fransız astronomi tablolarının çevrilmesiyle devam etmiştir. Ancak bu döneme kadar hatta bu dönemden sonra bile yeni astronomi hakkında yapılan çeviriler ve kaleme alınan eserlerde Kopernik astronomisine yönelik kuşkulu bakış sürmüştür. Yeni astronomiye karşı bu tereddütlü bakış açısı ancak XIX. yüzyılın ortalarında kısmen ortadan kalkmıştır. 1830'larda Mühendishanelerin eğitim programlarının modernleşme çalışmalarıyla yeni astronominin kavramlarının ve bilgilerinin ayrıntılı bir şekilde Başhoca İshak Efendi'nin katkılarıyla girdiği genel kabul görmektedir. Ancak Hoca İshak Efendi’den önce yeni astronomiye ilişkin olarak kaleme alınan birçok eser tam olarak incelenmemiştir. Projedeki amacımız Hoca İshak Efendi öncesi ve sonrasında yeni astronomiye ilişkin eserleri incelemek ve tam olarak incelenmemiş bu konuyu yeniden ve eksiksiz ele almaktır.
1543 yılında Kopernik’in Güneş Merkezli Evren Modelini sunmasıyla astronomi ile fizik alanlarında birbiri ardı sıra yaşanan gelişmelere kapı aralanmış ve sadece astronomide değil, aynı zamanda felsefe ve din gibi düşünsel alanlarda da bir değişim gerçekleşmiştir. Kopernik astronomisinin ve sonrasındaki gelişmelerin, Osmanlı bilim çevrelerine giriş süreci üzerine kaleme alınan çalışmalarda ağırlıklı olarak sürecin çok uzun sürdüğü ve sancılı bir gelişim yaşandığı vurgulanmakta, Kopernik astronomisinin bütünüyle benimsenmesinin XIX. yüzyılın ortalarında mümkün olduğu iddia edilmektedir. Bilimsel Devrim üzerinden şekillenen “Yeni Dünya”da Osmanlı bilim topluluklarının bu süreci özümsemesinin gereğinden uzun sürdüğü ve Batı ile aradaki farkın bu durumdan kaynaklandığı da dile getirilmektedir. Osmanlı bilim topluluğunun söz konusu süreci ele alışının bütünüyle burada serimlendiği gibi olup olmadığı hâlâ tartışılmaktadır. Dolayısıyla konu özgünlüğünü yitirmemiş olduğu gibi kendi tarihimiz açısından da yanıtlanması gereken bazı sorular içermektedir. Osmanlıda yeni astronomiye ilişkin eserler nelerdir? Bu eserlerde nasıl bir tavır izlenmiştir? Yeni astronomi kavramları geç girmiş ve kabul edilmişse bunun nedenleri nedir? gibi soruların hem Osmanlı bilim anlayışı açısından hem de günümüz Türkiye’sinde bilim anlayışımız açısından ipuçları içerdiğini söyleyebiliriz.
Projemizin varsayımı Osmanlılarda yeni astronomiye ilişkin kavramların ve anlayışın her ne kadar geç girmiş olduğunu kabul etsek de XVII. yüzyıldan itibaren yeni astronomiye ilişkin eserlerin çokluğu göz önüne alındığında bazı öncülerin olabileceğine ilişkin kanıtların olduğudur. Örneğin son dönemde yapılan ve Kopernik astronomisinin Osmanlı bilim topluluklarına nasıl tanıtıldığını birincil metinler üzerinden değerlendirmeye çalışan kimi çalışmalarda, yerleşik paradigmanın dışına çıkıldığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda bu sürecin birincil kaynaklar üzerinden yeniden bir değerlendirilmesinin gerektiği açığa çıkmaktadır.
Bu bağlamda hedefimiz Osmanlı Astronomisinin XVII. ve XIX. yüzyıllar arasındaki değişimini ve dönüşümünü ele almak ve Osmanlılarda özel olarak astronomide teorik süreklilik, değişim, dönüşüm, tadil, tenkit ve yeni terkiplerin gün yüzüne çıkarılması ve bunun sonucunda oluşan bilim anlayışlarının aydınlatılması olacaktır. Bu sayede XVI. yüzyıldan itibaren Batı’da gelişen bilimlerin İslâm dünyasına aktarılması ve uyarlanması sürecinin ve bu süreçte klasik bilim ve teknoloji birikiminin nasıl yorumlandığının tahlil ve tenkidi hedefine de ulaşmış olacağız.
Projemiz TÜBİTAK tarafından desteklenen 1003 – Öncelikli Alanlar AR-GE Projeleri Destekleme Programı kapsamında üretilmiştir.