Bitirim C. V. (Yürütücü), Olğar Y.
Diğer Resmi Kurumlarca Desteklenen Proje, 2023 - 2024
Dünya çapında yaklaşık 1:11.000 doğum insidansı ve 1:51 taşıyıcı sıklığı ile bebeklik ve erken çocukluk döneminin en yaygın ikinci otozomal resesif hastalığı olan spinal müsküler atrofi (SMA), yaşamsal motor nöron-1 (SMN1) geninin mutasyonu veya delesyonundan kaynaklanır. SMN1’in paraloğu olan SMN2 geni ise büyük ölçüde kesik, işlevsel olmayan SMNΔ7 proteinini üretir. Azalan SMN protein ekspresyonunu spinal motor nöronların kaybına, iskelet kası atrofisine ve sonuçta solunum güçlüğü ve ölüme yol açar. Nöromüsküler patoloji, SMA'nın en ciddi özelliği olmasına rağmen, kalp dahil diğer organ ve dokuların da etkilendiği bilinmektedir. Prenatal olarak ortaya çıkan gelişimsel kusurlar, SMA'da kardiyak patolojiye katkıda bulunabilir. Ayrıca, SMA hasta kalplerindeki kardiyomiyositler, pre-semptomatik olarak oksidatif stres; hastalığın erken semptomatik evrelerinde ise azalan kalp mikrovaskülaritesiyle ilişkili olarak artan apoptoz göstermiştir. Kalbin genişlediği ve kanı verimli bir şekilde pompalayamadığı dilate kardiyomiyopatideki patolojiye benzer olarak SMA hastalarında da sol ventrikül duvarının (LV) incelmesi ve ventriküllerin dilasyonuna bağlı olarak sistolik kalp yetmezliği gelişebilir. Ancak bugüne dek SMA hastalarında sağlıklı bireylere göre kalpteki elektriksel iletim ve düzenli kardiyomyosit kontraktilitesini etkileyen düzensiz bazal membran yapısı ve anormal organizasyon ve artan apoptoz gösteren kardiyomiyositlerdeki transkriptom ve interaksiyon ağlarını karşılaştıran bir çalışma yapılmamıştır. Bulgular, SMA için nöromüsküler olmayan patolojileri tedavi edebilen sistemik tedavilerin geliştirilmesi gerekliliğini destekleyen önemli ek deneysel kanıtlar gerektiğini göstermektedir.
Bu çalışmada, SMA tanısı konmuş hastaların kanlarından elde edilen uyarılmış pluripotent kök hücrelerden (uPKH) farklılaştırılan ventriküler (uPKH-vKM) ve atriyal (uPKH-aKM) kardiyomiyositlerde transkriptomiks taraması ile, bu hastalarda kardiyak disfonksiyona yol açan gen ifadesindeki değişimler ve istatistiksel olarak anlamlı değişim gösteren genlerin dahil olduğu sinyal yolaklarının belirlenmesi hedeflenmektedir.